İntahar Saldırıları ve Türkiye

Yayınlanmış Makale

Polis Bilimleri Dergisi,

Cilt:1, Sayı:4, Temmuz 1999

İNTİHAR SALDIRILARI VE TÜRKİYE

GİRİŞ

Terörist eylemler açısından, terör örgütlerinin çözülme sürecine girdikleri dönemlerde başvurdukları sansasyonel bir eylem şekli olarak kabul edebileceğimiz intihar saldırılarının tarihçesine baktığımızda, bu tür eylemlerin ülkemizde genellikle münferit saldırılar şeklinde gerçekleştirildiği, ancak bazı ülkelerde daha planlı ve sistematik saldırılar olarak ortaya çıktığı görülmektedir.[1]

Rus Çarı II. Alexander’ın 1 Mart 1881’de, intihar saldırısı şeklinde gerçekleştirilen bir suikast sonucu öldürülmesi, tarihteki münferit intihar saldırılarının tipik bir örneğidir. “Narodnoya Volya, Çar’ı öldürebilmek için 8 ayrı girişimde bulunur. Bu girişimlerin başarısız olması Narodnoya Volya’yı ek önlemler almaya iter. Dört gönüllüye dört ayrı bomba verilir. Saldırganlar Çar’ın kortejinin geçebileceği dört farklı güzergâh üzerine yerleştirilir. İki suikastçı de aynı cadde üzerine konuşlandırılır. İlk saldırgan Çar’ın kortejine yaklaşır ve bombayı fırlatır, ancak hedefe isabet ettiremez. Saldırgan askerlerce yakalanırken, Çar “çok şükür sağım” diyerek aracından çıkar. Tam bu sırada kalabalığın arasındaki ikinci saldırgan çıkar ve bombayla birlikte Çar’ın üzerine atlayarak, kendisinin ve Çar’ın ölmesine sebep olan intihar saldırısını gerçekleştirir.”[2]

Terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen, planlı ve sistematik intihar saldırılarının ilk kez, 1980’li yılların başında, Ortadoğu’da görüldüğü, daha sonra başta Sri Lanka olmak üzere, Hindistan[3] ve Pakistan’da görülmeye başladığı, ülkemizde ise 1996 yılından itibaren münferit eylemler şeklinde ortaya çıktığı bilinmektedir.

1980’lerde Ortadoğu’da özellikle Lübnan’da yoğunlaşan intihar saldırılarının, daha çok patlayıcı madde yüklü araçlarla yapıldığı görülmektedir. Bu tür saldırılarda, bir araca yüklenen patlayıcı madde, araçla birlikte hedefe sürülerek, hedefe ulaşıldığında patlatılmak suretiyle gerçekleştirilir. Daha sonraki dönemlerde, teröristlerin kendi üzerlerine yerleştirdikleri bombaları patlatmak suretiyle saldırıyı gerçekleştirdikleri görülür.

Başlangıçta, daha çok bölgede bulunan yabancı misyonlara ve askeri unsurlara yönelik olarak gerçekleştirilen,  ancak daha sonraki dönemlerde sivil halkı da hedef alan, bu tür intihar saldırılarından birkaç tanesine örnek olarak bakabiliriz;

Ortadoğu’da intihar saldırısı olarak kabul edilen ilk eylem, 18 Nisan 1983 tarihinde Beyrut’ta gerçekleştirilir. Patlayıcı madde yüklü bir minibüsün, Beyrut’taki ABD Büyükelçiliğine girerek sürücüsü tarafından infilak ettirilmek suretiyle gerçekleştirilen saldırıda 60 kişi ölür, 120 kişi yaralanır.

Daha sonra gerçekleştirilen ve kayıtlara geçen intihar saldırılarından bazıları ise şunlardır;

23 Ekim 1983 tarihinde Lübnan’da, Fransız Kuvvetler Komutanlığı ile Amerikan Deniz Piyadeleri Komutanlığına iki araçla bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Patlamalar 20’şer saniye arayla meydana geldi. 260 Amerikan askeri 58 Fransız öldü. Bu patlama bazı Amerikalı gözlemcilerce 2.Dünya Savaşı’nda bu yana nükleer olmayan en büyük patlama olarak nitelendirildi. İki saldırı da Al Jihad Al-Islami tarafından üstlenildi.

4 Kasım 1983 tarihinde Tire’de İsrail Ordu Komutanlığına düzenlenen intihar saldırısında 28’i asker, 61 kişi öldü.

1985 Eylülünde patlayıcı yüklü bir oto Güney Lübnan’da İsrail-Hıristiyan kontrol noktasında sürücüsü tarafından patlatıldı patlamada 30 kişi öldü. Saldırı Radikal İslami gruplarca üslenildi.

6 Nisan 1994 tarihinde Afula kentinde Hamas’ın düzenlediği saldırıda 8 İsrailli öldü, 44’ü yaralandı.

19 Ekim 1994 tarihinde Hamas, Tel Aviv’de bir otobüsü havaya uçurdu, saldırıda 21 kişi öldü, 9 kişi yaralandı.

22 Ocak 1995 tarihinde İslami Cihad’ın Beyt Lid’de otobüs durağında gerçekleştirdiği intihar saldırısında 22 kişi öldü, 64 kişi yaralandı.[4]

Ortadoğu’da radikal dini kökenli örgütler tarafından gerçekleştirilen intihar saldırıları ile ilgili örnekleri çoğaltabiliriz[5]. Ancak bu kadar örnek bile intihar saldırılarının tehdit boyutunu ortaya koyabilme açısından yeterli olacaktır.

11 Eylül 2001 tarihinde, Newyork’ta bulunan ticaret merkezi ve Pentagon’a yönelik gerçekleştirilen ve binlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olan saldırılar, yukarıdaki örneklerin hepsini gölgede bırakmıştır.

Bütün dünyayı sarsan bu saldırılar, hem terörle mücadele eden ve terörist saldırılara hedef olan devletler hem de terörü destekleyen devletler ile bu tür eylemleri gerçekleştiren terör örgütleri açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Bu saldırılarla herkes terörün ne denli bir insanlık suçu olduğunu, zararının masum insanları da kapsayacak şekilde bütün insanlığa şamil olduğunu görmüş oldu. Ayrıca yine bu saldırılarla, terörist saldırılara hedef kitlenin askeri, siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olmasının çok fazla bir mana ifade etmediği anlaşılmış oldu.

Bu nedenle, bundan böyle terörle mücadele eden devletlerin ve birimlerin terör eylemlerinin önlenmesine yönelik olarak yürütecekleri istihbari ve operasyonel faaliyetlerin yanı sıra, terörü ortaya çıkaran nedenleri yok etmeye yönelik olan psikolojik harekât ağırlıklı mücadeleye ağırlık vermelerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan 11 eylül saldırıları ile terörist grupların sansasyonel eylemler yapma konusunda iştahlarının kabardığını da dikkate almak gerekmektedir.

Şimdi de, yıllardır terörle mücadele eden ve bu noktada uzun mesafe kateden Türkiye açısından intihar saldırılarının tarihi gelişimi ile başta etnik milliyetçiliğe ve Marksist-Leninist felsefeye dayalı PKK terör örgütü olmak üzere diğer bölücü ve yıkıcı terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen intihar saldırılarını inceleyelim.

TÜRKİYE’NİN İNTİHAR SALDIRILARI İLE TANIŞMASI

Ülkemizin bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyetler yürüten, PKK terör örgütü silahlı eylemlerine başladığı 15 Ağustos 1984’den bugüne kadar, silahlı ve bombalı saldırı, mayın döşeme, Molotof kokteyl atma, yol kesme, gasp, adam kaçırma, kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi birçok eylem gerçekleştirdi. Ancak, terörle mücadeledeki kararlı tutum ve yapılan planlı operasyonlar sonucu, özellikle 1993 yılında kırsal kesimde başlatılan alan hâkimiyeti ve güvenlik kuvvetlerinin başarılı çalışmaları neticesinde terör olaylarında hızla bir azalmanın olduğu gözlenmektedir.

Nitekim yıllara göre olaylar grafiğine baktığımızda 1993’de 4198 olay sayısıyla zirveye ulaşan terör olayları, 1994’de % 15.2’lik bir azalma ile 3538’e, 1995’de % 38.1’lik bir azalma ile 2200’e, 1996’da % 10.1’lik bir azalma ile 1976’ya, 1997’de % 26.3’lük bir azalma ile 1456’ya kadar düştüğü görülür. 1998’e gelindiğinde ise bildiri dağıtma, toplantı ve gösteri yürüyüşleri de dâhil olmak üzere yalnızca 1218 olayın meydana geldiği görülmektedir. [6]

Diğer taraftan, PKK terör örgütünün 8-27 Ocak 1995’de, Kuzey Irak topraklarında gerçekleştirdiği sözde 5. Kongresinde yapılan değerlendirmelerde, örgüt militanlarının hemen hemen her bölge ve alanda eylemsizlik sürecine girdiği, kırsal kesime yakın yerleşim birimlerindeki işbirlikçiler ile irtibatlarının koptuğu, eylemsizlik darboğazını aşmak ve lojistik destek  amacıyla  metropollere  gönderilen  örgüt mensupları  arasında  örgütten kaçışların ve yakalanmaların olduğu dile getirilmektedir. [7]

Yine söz konusu kongre kararlarının “ Temel Hedefler” başlığını taşıyan bölümünde; Yasadışı örgütün stratejik savunma aşamasından kısmen de olsa stratejik saldırı aşamasına geçmenin şartlarının oluştuğu, bu nedenle devletin ekonomik, siyasi, askeri, sosyal, kültürel tüm kurum ve kuruluşları ile bu kuruluşlarda görevli personelin hedef alınmasının en temel   görev ve eylem hedefi olarak ortaya konulduğu, planlanan hedeflere ulaşılması için “Hamas türü intihar saldırıları” dahil her türlü eylem tarzının denenmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir.

Ancak güvenlik güçlerinin geliştirdiği mücadele stratejileri ve aldığı etkin önlemler nedeniyle, PKK terör örgütünün gerek il ve ilçe merkezlerinde gerekse kırsal kesimde silahlı saldırı, yol kesme, adam kaçırma gibi benzeri klasik eylem tarzlarının artık işleyemez hale geldiği görülmüştür. Bunun üzerine söz konusu terör örgütünün Mart 1996’da yaptığı 4.Konferansında, daha önce sözde 5. Kongresinde gündeme gelen intihar saldırılarının en kısa zamanda, uygun yer ve zeminlerde gerçekleştirilmesinin karara bağlandığı ve bu tarihten itibaren gerekli hazırlıkların yapılması için teröristlere talimat verildiği anlaşılmaktadır.

Bu şekilde, 30 Haziran 1996’da Tunceli’de bayrak merasimi yapan askerlerin arasına, hamile kadın kılığında giren ve üzerindeki bombayı patlatarak 8 askerimizin şehit olmasına, 29 askerimizin ise yaralanmasına neden olan PKK terör örgütü mensubu Zeynep KINACI’nın gerçekleştirdiği eylemin ilk intihar saldırısı olarak karşımıza çıktığı bilinmektedir.

İntihar saldırılarının, gerek hedef seçtiği kitle, gerek meydana getirdiği zayiat ve gerekse insanlar üzerinde oluşturduğu korku kaynaklı sansasyonel etki açısından, terörle mücadele eden güvenlik birimleri ve kamuoyu açısından oldukça önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bu bağlamda, PKK terör örgütü mensubu kadın terörist tarafından ilk intihar saldırısının gerçekleştiği tarih olan, 30 Haziran 1996 tarihi ile son saldırı tarihi olan, 08 Nisan 1999 tarihleri arasında gerçekleştirilen intihar saldırılarına baktığımızda, dönem içerisinde 15 intihar saldırısının gerçekleştiği, bu saldırılar sonucunda toplam; 6 polisimizin ve 9 askerimizin şehit olduğu, 28 polisimizin ve 47 askerimizin yaralandığı, ayrıca 4 vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve 63 vatandaşımızın da yaralandığı görülmektedir.

Yine, dönem içerisinde yedi intihar bombacısı teröristin de intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken, yapılan başarılı operasyonlar sonucu yakalandıkları düşünüldüğünde, intihar saldırılarının tehdit boyutu daha açık bir şekilde görülecektir.

Terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen intihar saldırılarını daha iyi anlamak için öncelikle, bu tür saldırı eylemlerinin nedenlerini incelenmelidir. Daha sonra da, bu eylemleri intihar bombacılarının seçilmesi, kişilikleri ve nasıl motive edildikleri, bu tür eylemler için ne tür hedeflerin seçildiğini tespit etmek ve anlamak gerekmektedir. Ancak bundan sonra bu tür eylemlere karşı alınabilecek önlemler hakkında fikir beyan etmek daha doğru olacaktır.

İNTİHAR SALDIRILARININ NEDENLERİ

1. EYLEMSİZLİK SÜRECİ

Neden intihar saldırısı sorusuna, PKK terör örgütü açısından bakıldığında, bu sorunun cevabını, yukarıda kısaca bahsedildiği gibi, PKK terör örgütünün 1993’den itibaren, kırsal kesimdeki etkinliğini kaybetmesinde ve buna bağlı olarak eylemsizlik sürecinde aramak gerekir. Terör örgütü mensuplarının yaşamlarında özellikle kendileri açısından başarılı olarak değerlendirilen eylemlerinin ne kadar önemli yer tuttuğunu düşünürsek konuyu daha iyi kavramamız kolaylaşacaktır. İşte bu noktada, kendileri açısından başarılı sayılacak eylem sayılarının her geçen gün azaldığını, buna bağlı olarak, örgütten kaçışların ve dağılmaların başladığını gören terör örgütünün elebaşıları, motivasyon ve eylemlilik açısından tekrar canlılık kazanabilmek düşüncesiyle yeni bir eylem tarzına yöneldiler. Böylece yeni bir eylem türü olarak, intihar saldırıları karşımıza çıkmış oldu.

Eylemsizlik sürecini intihar saldırılarının öncelikli nedeni olarak kabul edebileceğimiz 1996 ve 1997 yılları içerisinde, PKK terör örgütüne mensup teröristler tarafından toplam 5 intihar saldırısının gerçekleştirildiği, bu saldırılarda; 6 polis ve 8 askerin şehit olduğu, 8 polis ve 29 askerin yaralandığı, 1 vatandaşın hayatını kaybettiği ve 16 vatandaşın da yaralandığı görülmektedir.

Ayrıca, yine aynı dönemde Abdurrahman MARANGOZ isimli teröristin de intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken yakalandığı bilinmektedir.

2- TERÖR ÖRGÜTÜ LİDERİ A.ÖCALAN İLE İLGİLİ GELİŞMELERE BAĞLI NEDENLER

  • PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen intihar saldırılarının nedenleri incelenirken, A. ÖCALAN’ın yıllardır barındığı Suriye’yi terk etmek zorunda kaldığı 9 Ekim 1998 tarihine kadar olan dönemde, saldırıların nedenleri daha çok, yasadışı örgütün üst üste yediği darbeler sonucu girdiği eylemsizlik sürecini aşmak amacıyla, yeni bir eylem tarzı arayışlarına bağlanıyordu.
  • Ancak, Türkiye’nin kararlı tutumu ve diplomatik baskıları sonucu, Suriye’den kovulan terörist başının durumuyla ilgili gelişen olaylar da ayrı bir neden olarak değerlendirilmektedir. Bu olayları ve bunlara bağlı nedenleri şu ana başlıklar altında inceleyebiliriz.

a) Suriye’den Ayrılışı – İtalya’da Yakalanması Arasındaki Dönem

Terör örgütü lideri A.ÖCALAN’ın, yıllardır barındığı Suriye’yi, 9 Ekim 1998 tarihinde terk etmek  zorunda  kalması,  yine  yıllarca  kendisine  ve yasadışı örgütüne her türlü desteği sağlayan, Yunanistan’ın terörist başını kabul etmeyip, başından defedercesine başka bir ülkeye göndermesinin, PKK terör örgütü mensupları arasında şaşkınlık ve şok yarattığı bilinmektedir.

Bu nedenle, söz konusu dönemde teröristlerin, intihar saldırısı da dâhil, saldırı nitelikli ciddi bir eylem gerçekleştiremedikleri ancak, özellikle cezaevlerinde bulunan bazı teröristlerin kendilerini yakma eylemlerinin görüldüğü, buna bağlı olarak da intihar saldırılarının psikolojik hazırlığının oluşmaya başladığı değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda, dönem içerisinde, farklı cezaevlerinde bulunan PKK terör örgütü mensupları tarafından, 7 ayrı kendini yakma eyleminin gerçekleştirildiği ve kendini yakan teröristlerden 3’ünün öldüğü görülmektedir.

b) İtalya’da Yakalanması ile Başlayan, Türkiye’ye İade Süreci

  • Terör örgütü lideri A. ÖCALAN’ın 12 Kasım 1998 tarihinde İtalya’da yakalanması ve ülkemize iade talebiyle başlayan süreç içerisinde de, söz konusu yakalanma ve iadeyi protesto etmek amacıyla, cezaevlerinde bazı PKK terör örgütü militanlarının kendilerini yakma eylemlerinin artarak devam ettiği görülür.[8] Kendisinin yakalanmasıyla birlikte yasadışı örgüt mensuplarının bunalıma girdiğini ve bu tür intiharlarla kendilerini imha ve dağılmaların artacağını gören A.ÖCALAN, yasadışı örgüte ait olan ve yurtdışından yayın yapan MED TV. yayınları vasıtasıyla,“..Burada kesinlikle yakmayı kabul etmiyorum. Kendini yakanlara ben kızıyorum, öfke duyuyorum, bunu terk etmelerini önemle vurguluyorum. Yakılacak bir şey varsa o kutsal canınız değil, yakılması gereken kişilerdir, kurumlardır ve onlar da gözümüzün önündedir. Onlara hazırlanalım, kendimizi böyle yakmaya son verelim, yakılması gerekenler için de kendimizi bilelim, örgütleyelim, hazırlanalım, çok ciddi bir hazırlıktan bahsediyorum.”[9] diyerek, örgüt mensuplarının kendilerini yakma yerine intihar saldırılarına yönelmeleri talimatını verir. Bunun hemen arkasından 24.12.1998 günü Hamdiye KAPAN isimli PKK terör örgütü militanının, Van’da Askeri servis aracına yönelik olarak intihar saldırısı gerçekleştirdiği görülür.

Bu dönem içerisinde Hakkâri, Diyarbakır ve Van illerimizde olmak üzere toplam 3 intihar saldırısı gerçekleşmiştir. Gerçekleştirilen saldırılar sonucunda; 1 askerin şehit olduğu, 18 askerin ve 20 vatandaşın yaralandığı, 1 vatandaşında hayatını kaybettiği görülmektedir.

Diğer taraftan aynı dönem içerisinde 3 ayrı teröristin de değişik tarih ve yerlerde, intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken yakalandıkları bilinmektedir.[10]

Teröristlerin, bu saldırıları, A. ÖCALAN’ın MED-TV kanalıyla yaptığı saldırı talimatının da etkisinde kalarak, terörist başının İtalya’da yakalanmasını ve ülkemize iadesini protesto amacıyla gerçekleştirdikleri değerlendirilmektedir.

c) Kenya’da Yakalanarak Türkiye’ye Getirilmesinden Sonraki Süreç

Terör örgütü liderinin 16 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinden sonra gerçekleştirilen bombalı intihar saldırılarına baktığımızda, bu eylemlerin daha çok, terör liderinin yakalanıp Türkiye’ye getirilmesini protesto etmek ve terör örgütü mensuplarının, bağlılıklarını ifade etmek amacına yönelik olduğu değerlendirilebilir.

PKK terör örgütü yanlısı olarak yayın yapan MED-TV kanalıyla, söz konusu terör örgütünün üst düzey elemanları durumunda olan Osman ÖCALAN, Cemil BAYIK ve Murat KARAYILAN isimli teröristler, gerçekleştirilecek intihar saldırılarını “fedailik eylemleri” şeklinde değerlendirerek, farklı tarihlerde sürekli olarak eylem çağrılarında bulunmuşlardır.

Bu bağlamda, terörist başının yakalanmasından hemen bir gün sonra Cemil BAYIK isimli terörist, “…Kürdistan gençliği APO’nun fedaileri olduğunu ortaya koymalıdır” şeklindeki ifadesiyle, ülke içindeki terör örgütü mensuplarına, bombalı intihar saldırısı talimatı veriyordu.[11]

Yine terörist Osman ÖCALAN, 01-02 Mart 1999 tarihlerindeki MED-TV programlarına telefonla katılarak; “…Düşmana hesap sorulmasının vakti gelmiştir… uzak değil yakın zamanda nasıl halkımız cevap veriyorsa gerilla da cevap verecek ve fedai olmasının karşılığı olarak Türkiye’yi sarsacaklar… Bu temelde, hem halkımız, hem de gerilla güçlerimiz fedailik eylemini devreye sokacaklardır” diyerek eylem çağrısı yapıyordu.[12]

İşte, PKK terör örgütü mensuplarının, MED-TV aracılığıyla yapmış oldukları bu tür eylem çağrılarının hemen arkasından teröristlerce 1 ay gibi kısa bir süreçte, ilki 04 Mart 1999’da Batman’da olmak üzere değişik illerimizde toplam 6 bombalı intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılar sonucunda; 13 polisimiz ve 20 vatandaşımız yaralanmış, 2 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir.

Yine bu dönemde, PKK terör örgütü mensubu 3 terörist de intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken yapılan operasyonlar sonucunda yakalanmıştır.[13]

Özellikle, Terör örgütü lideri A. ÖCALAN’ın yargılanması sürecinde gerçekleştirilen bu tür eylemlerle teröristlerin ülke içerisinde kaos, vatandaşlar arasında ise korku ve panik yaratmak istedikleri de anlaşılmaktadır. MED-TV aracılığıyla, terör örgütü mensuplarınca yayınlanan, “Halkımıza ve Uluslar arası Kamuoyuna” başlıklı, 18 Şubat 1999 tarihli bildirideki, “Türkiye ve Kürdistan’da her türlü şiddet haklı ve meşrudur. İster sivil, ister askeri olsun halkımıza karşı düşmanlık geliştiren her kurum, kuruluş ve şahsiyet Kürt halkının hedefidir” şeklindeki ifadelerde teröristlerin bu yöndeki amaçları açıkça görülmektedir[14].

PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen intihar saldırılarının nedenlerini incelerken, Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilen A. ÖCALAN ile ilgili gelişmelere bağlı nedenler kapsamında, önümüzdeki dönemi, özellikle terörist başının yargı önüne çıktığı 31 Mayıs 1999 tarihinden sonraki dönemi, intihar saldırıları açısından farklı bir dönem olarak ele alınmıştır.

Bu bağlamda, teröristlerin, mahkeme sonucuna bağlı olarak, gerek mahkeme kararını protesto amacıyla gerekse fedailik eylemleri anlayışı veya intikam alma duygusuyla, intihar saldırısı girişimlerini artırabilecekleri değerlendirilmiş ve buna göre gerekli emniyet tedbirleri alınmıştır.

d) Mahkeme tarafından verilen “idam cezası” kararından sonraki dönem

31 Mayıs 1999 tarihinde A. ÖCALAN’ın yargılanmasının başlaması ve yargılama sonucunda mahkemenin 29 Haziran 1999 tarihinde “idam cezası” kararı vermesi nedeniyle teröristlerin gerek mahkeme kararını protesto amacıyla gerekse fedailik eylemleri anlayışı veya intikam alma duygusuyla, intihar saldırısı girişimlerini artırabilecekleri değerlendirilerek, konunun hassasiyeti genelge şeklinde ilgili birimlere bildirilmiştir.[15]

Gerçekten de mahkeme süresince sessiz bir bekleyiş içinde bulunan PKK terör örgütü mensupları, 29 Haziran 1999 tarihinde mahkemenin, terörist başı hakkında idam cezası kararı vermesinden sonra gerek yurt içinde gerekse yurt dışında intihar saldırıları da dahil olmak üzere eylemlerini artıracakları yönünde tehditler savurmaya başladıkları görülmektedir.

Bu bağlamda, 05.07.1999 tarihinde Adana’da polise yönelik 1 intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı sonucu, 7’si polis olmak üzere toplam 14 kişi yaralanmıştır. Dönem içerisinde bu tür saldırıların devam edebileceği, özellikle idam cezası kararının infaz edilmesi halinde saldırıların daha da artabileceği ve intihar saldırıları açısından daha farklı bir döneme girilebileceği değerlendirilmiştir.

Ancak, gerek idam cezası kararının infaz edilmemesi gerekse devletin terörle mücadeledeki kararlı tutumu sonucu bu tarihten sonra PKK terör örgütü mensubu teröristlerce intihar saldırısı türü eylem yapılmamıştır.

 3- PSİKOLOJİK NEDENLER

İntihar saldırılarının Psikolojik boyutunu inceleyen psikolog Necati ALKAN, “Terör örgütlerinin intihar eylemlerindeki psikodinamik gerçekler” isimli makalesinde, PKK terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen bu tür eylemlerin psikolojik nedenlerinden bazılarını şu şekilde sıralamaktadır.

-Örgüt, küçülme kompleksine girdi. Bu kompleks, kendini güçlü gösterecek her yolu deneme psikolojisi taşımaktadır.

-Örgüt, dağılma psikolojisine kapıldı. Bu psikoloji her türlü çılgınlığa yol açabileceği gibi aynı zamanda örgütü moral yönünden çöküntüye uğratmaktadır.

-Örgüt, taban desteğini kaybetme korkusunu derinden yaşar hale geldi. Bu korku, örgütü yeni eylem yöntemleri bulma arayışına itmektedir.

-Örgüt, legal-illegal yürüttüğü faaliyet kanallarında istediği sonuçlara ulaşamadığını, mevcut kanalların tıkandığını hissetmeye başladı. Bu tıkanış kontrolsüz bir patlamaya neden olmaktadır.

-Örgüt, demoralize olup, sinir bunalımına girdi. Bu nedenle ölüm, güç gösterisinin bir aracı haline getirildi.

-Örgüt, kendi kadrolarına ve taraftarlarına psikolojik tehditte bulunmayı en üst noktaya ulaştırdı. Bu tehdit, gerektiğinde intihara hazır olun! emir ve mesajını taşımaktadır. Örgüt, bu eylemle birçok şeyin yanında, devletin teröre karşı olan tavizsiz politikasını şiddet yöntemi ile kırmayı ummaktadır. Bu nedenle hedefi büyütmek için şiddeti de kontrolsüzleştirmeyi amaçlamaktadır. [16]

Diğer taraftan teröristlerin, böyle bir eylemi gerçekleştirerek, yasadışı örgüt literatüründe isimlerini kalıcı kılmak, yandaşları tarafından kendilerine yakıştırılacak sözde “şehit” payesini elde etmek amacıyla da böyle bir eylemi kabul etmiş oldukları düşünülebilir.

Bütün bunların yanı sıra, intikam duygusu, kendini ispat etme, kan davası düşüncesi veya tamamen kendi iradesi dışında bu eylemi yapmak zorunda kalma gibi nedenler de sıralanabilir.

4- İNTİHAR BOMBACILARI

Ülkemizde intihar saldırısı eylemlerini gerçekleştiren PKK terör örgütü militanlarının özgeçmişlerine, aile yapısına, kişiliklerine ve örgütsel faaliyetlerine bakıldığında, bunların genellikle; herhangi bir şekilde iş ve okul hayatında başarısızlığa uğradığından dolayı ailesine ve çevresine karşı utanç duyguları içinde topluma küserek örgüte katılan,[17] yaşlandıkları için artık normal eylem ve faaliyetlerde faydalı olamayacağı değerlendirilen[18] yada güvenlik güçleri ile çıkan çatışmalarda ölen veya yapılan operasyonlarda yakalanarak cezaevine giren bir yakını olan militanlar[19] arasından seçildikleri görülmektedir.

Bütün bunların yanında militanların kendi istek ve inisiyatiflerine bakılmaksızın bu eylemler için zoraki adayların da seçildiği de görülmektedir. 25.10.1996 günü Adana’da Leyla KAPLAN isimli kadın terörist tarafından gerçekleştirilen intihar eylemine katılan ve o dönemde yasadışı PKK terör örgütünün Adana il sorumlusu olan Bayram YARUK isimli terörist, yakalandıktan sonra konu ile ilgili olarak alınan ifadesinde; ”Adana’da intihar saldırısı yapma görevinin, terör örgütü mensubu Mehmet YAMAÇ tarafından ilk önce Türkan ADIYAMAN isimli militana verildiğini, ancak kadın teröristin bunu kabul etmediğini, bunun üzerine Mehmet YAMAÇ isimli teröristin talimatı doğrultusunda bu militanın öldürüldüğünü, daha sonra bu infaz olayını gören Leyla KAPLAN isimli kadın teröristin eylemi kabul ettiğini ve gerçekleştirdiğini” [20]  beyan etmektedir.

Yine bu bağlamda, bölgesel yönetim tarafından intihar bombacısı olarak seçilen teröristin bu eylemi kabul etmek zorunda kalmasını sağlamak amacıyla, yasadışı örgüt içerisinde “görevsizlendirme cezası” olarak isimlendirilen ve yoğun bir psikolojik baskıyı içeren bir uygulama da görülmektedir. Buna göre, yönetim kadrosu tarafından intihar bombacısı olarak belirlenen terörist, önce herhangi bir örgüt içi suç nedeniyle, görevsizlik cezasına çarptırılır.  2 ay,  3 ay hatta bazen 6 ay sürebilen bu dönemde söz konusu teröriste hiçbir görev verilmez. Grup içerisinde boş ve anlamsız olarak dolaşan ve arkadaşları tarafından dışlanan terörist, süre uzadıkça yoğun bir psikolojik baskı altına girer. Bu baskının yoğunluğuna göre, belli bir süre sonra terörist, “artık ne tür görev verilirse verilsin, yapmaya hazırım” diyecek hale gelir. İşte tam bu noktada, cezalı durumdaki teröristi çağıran yönetim,  kendisinin affedildiğini ve örgüt açısından çok anlamlı olan intihar saldırısı eylemi ile görevlendirildiğini bildirir. Bu şekilde intihar saldırısı talimatını alan teröristin, affedilmiş olma ve kendini tekrar ispat etme fırsatını yakalama psikolojisi içerisinde, gerçekleştireceği saldırıdan başka hiçbir şeyi düşünemez hale gelir ve sonuçlarını düşünmeksizin eylemi gerçekleştirir.

Diğer taraftan bu tür eylemler için, özellikle örgütün kırsal yaşantısına ayak uydurmakta zorluk çeken, psikolojik sıkıntıları ve sağlık problemleri olan kadın teröristlerin seçilmesi de dikkat çekicidir. Zira bugüne kadar meydana gelen toplam 14 intihar saldırısı eyleminden 9’unun kadın teröristler tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Ayrıca, polis tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda, intihar saldırısı yapabilecekleri değerlendirilen teröristlerin çoğunun kadın olduğu görülmektedir.[21]

PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği intihar saldırılarında, neden daha çok kadın teröristleri kullandığını inceleyen ALKAN, bu durumu;

-Kadın teröristlere karşı örgüt içerisinde, ”işe yaramazlık” psikolojisinin geliştirilmiş olması,

-Bu psikolojinin, intihar eylemleriyle, örgüt nezdinde bir kahraman olarak telafi edilmeye çalışılması,

-Güvenlik güçleri tarafından yapılan aramalarda, gelenek ve göreneklerden kaynaklanan nedenlerle, kadın teröristlere karşı daha toleranslı davranıldığının,  yasadışı örgüt mensuplarınca bilinmesi,

 -Bombaların hamilelik süsü verilerek, kadınların üzerinde daha kolay kamufle edilebiliyor olması,

-Kadınların erkeklere göre daha duygusal olmalarından dolayı, şartlandırmaya daha açık olmaları gibi nedenlerle açıklamaktadır.[22]

Diğer taraftan 24 Aralık 1998 tarihinde Van’da askeri servis aracına Hamdiye KAPAN isimli kadın militan tarafından düzenlen ve 1 öğrencinin ölümü ile 14’ü asker olmak üzere toplam 24 kişinin yaralanmasına sebep olan intihar saldırısının arkasından, bu tür eylemleri gerçekleştiren teröristlerin, genel olarak, içe dönük kişiliğe sahip oldukları yorumu yapılmaktadır. Bu bağlamda, Psikiyatrist Dr. Çetin ERSÜL,“Eylemde cesaret verici ilaçların kullanımı da söz konusu olabilir. Eylemlerde canlı bombalar gönüllü olma, kendini bu işe adama, şartlanma, ideali uğruna ölümü göze alma gibi özellikler gösterir. Aylarca bu düşünce üzerine kafa yorarak o düşünceye kilitlenir. Başarı sağlanacağı ve ideallerine hizmet edeceği düşüncesi, eyleme sürükleyen itici güçtür. Eylemi şehit olacağı kutsal bir görev gibi görür.”[23] şeklindeki bir değerlendirme yapmaktadır.

Yine, İntihar bombacılarını değerlendiren Dr. Ayhan KALYONCU, “İntihar eylemcileri, kişiliklerinin altyapısında daha içe dönük insanlardır. Telkine daha müsaittirler. İntihar edenlerin genel psikolojik özelliklerini gösteren kişilerin bunu yaptığı düşünülebilir. Eylem yapan bu kişilerde çaresizlik ve umutsuzluk duyguları öğretilerek bilinçli depresyon yaratılıyor”[24] demektedir.

Yine aynı konuda değerlendirme yapan Dr. Kültegin ÖĞEL ise,  “Bu insanlar bağımlı kişilerdir. Benliklerinin olmadığı söylenebilir. Kendi ideallerini yitirerek başka ideallere sürükleniyorlar.” [25] şeklinde yorum yapmaktadır.

Bütün bunlardan sonra, intihar bombacılarının, kişisel başarısızlık veya herhangi bir nedenle topluma küsen, güvenlik güçleri ile çıkan çatışmalarda bir yakınını kaybettiğinden dolayı öç alma duygusuna kapılan, kırsal kesimdeki aktivitesini kaybeden, psikolojik sıkıntıları olan ve içe dönük kişiliğe sahip militanlar oldukları da söylenebilir.

İntihar bombacılarının ailelerinin, genelde, yoksulluk sınırında yaşayan aileler olduğu bilinmektedir. Ayrıca, bu tür eylemler için seçilen teröristlerin, örgüt içerisindeki faaliyetlerinden dolayı yakalanarak cezaevine giren veya çıkan bir çatışmada ölen yakınlarının olduğu da görülmektedir. Bu noktada, HAMAS’ın intihar bombacıları ile aynı kişilik özelliklerine sahip oldukları değerlendirilebilir.[26]

5- BOMBANIN ATEŞLENME SÜRECİ

Yukarıda kişilik profillerini ortaya koymaya çalıştığımız teröristler arasından seçilen intihar bombacısı, artık bu görev için hazır demektir. Örgüt üst düzey yönetimi tarafından, intihar eylemi kararı alındıktan sonra, genel olarak, diğer militanları cesaretlendirme ve motive etmek açısından intihar eylemini gerçekleştirecek kişi grup önünde seçilir. Hatta bu seçim esnasında eylem için başka gönüllüler de çıkabilir. Ancak bunlardan bir teröristin seçimine karar verilir. Daha sonra intihar bombacısı eylemin özelliğine göre 10-15 gün özel eğitime tabi tutulur. Bu eğitimde, bombanın vücuda nasıl bağlanacağı, bağlama esnasında nelere dikkat edileceği, kamuflenin nasıl yapılacağı, hedefe nasıl yaklaşılacağı ve bombanın nasıl patlatılacağı anlatılır. Hatta bombalar tatbiki olarak birkaç kez bombacının vücuduna bağlanır ve çıkartılır. Bombacının saldırı için hazır olduğu görüldükten sonra, eylem talimatıyla birlikte kendisini hedefe ulaştırılacak işbirlikçilerin ve bağlantıların isimleri verilir. Böylece intihar saldırısı için süreç başlamış olur.

İntihar saldırısında kullanılacak bombalar ve düzenekleri, eylem yerine intihar bombacıları tarafından götürülmez. Genelde yakalanma riskini azaltmak için, bombalar eylemden önce başka örgüt mensupları veya işbirlikçiler tarafından hedefe yakın bir noktaya ulaştırılarak, güvenli bir yerde saklanır. Bu süreçte, örgüt tarafından bombacılara yardımcı olma talimatı alan işbirlikçi, intihar bombacısının gelmesini ve kendisi ile irtibata geçmesini beklerler. Eyleme bir veya iki gün kala gerçekleşen buluşmadan sonra, gerekirse birlikte eylem yerinin keşfi yapılır. Daha sonra eylem zamanı beklenir. [27]

İntihar eylemi zamanı geldiğinde hedefe uzaklığına göre ya işbirlikçilerin evinde yada hedefe yakın bir noktada kapalı bir mekanda, İntihar bombacısı bombaları üzerine bağlar ve gerekli kamufleyi yapar. Daha sonra yine kendisine yardımcı olan işbirlikçinin veya başka bir örgüt mensubunun kontrolünde, hedefe doğru yola çıkar.

İntihar bombacısı için asıl amaç, belirlenen hedefe ulaşmak ve yapacağı eylem ile en fazla zayiatı verdirmektir. Hedefe ulaştığında daha oraya neden geldiğinin anlaşılmasına bile fırsat vermeden, üzerinde bulunan bombaları pimini ateşleyerek bombayı patlatır ve eylemini gerçekleştirir.

Ancak asıl hedefine doğru ilerlerken karşılaşacağı bir kontrol noktasında deşifre olacağını anladığı anda eylemini orada gerçekleştirme durumu da söz konusu olabilir. Örneğin, 29.10.1996 günü Sivas’ta gerçekleşen intihar saldırısında esas hedef Cumhuriyet meydanında toplanacak olan devlet erkanı ve kalabalık vatandaş grubu iken şehir girişinde yapılan yol kontrolünde teröristlerin şüpheli şahıs olarak yakalanıp, incelenmek üzere Terörle Mücadele şubesine götürülmeleri sırasında, Güler OTAŞ isimli kadın terörist üzerinde bulunan bombanın pimini çekerek intihar eylemini gerçekleştirmiştir. Meydana gelen olayda, 2 terörist ölürken, 3 polis memurumuz şehit olmuş, 1 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 10 vatandaşımız da çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.”

6- HEDEF SEÇİLEN KİTLE

Bugüne kadar gerçekleştirilen intihar saldırılarına bakıldığında; öncelikle terörle mücadelede etkin rol alan ve devletin operasyonel gücünü temsil eden polis ve askerin hedef seçildiği görülmektedir. Tunceli’de bayrak merasimi yapan askerlere, Adana’da Çevik Kuvvet şube müdürlüğüne, Sivas’ta kendilerini şüphe üzerine yakalayan ve tetkik için Emniyet müdürlüğüne götürmek isteyen polislere ve Van’da askeri personel ile öğrencileri taşıyan askeri servis aracına yönelik olarak yapılan intihar saldırıları bunun en açık örnekleridir.

Daha sonradan sansasyonel etki yapma amacıyla Cumhuriyet bayramı merasimleri gibi etkinliklere katılan ve devlet erkanının da dahil olduğu kalabalık toplulukların hedef olarak seçildikleri görülür. 27 Ekim 1996 günü intihar eylemini gerçekleştiremeden Diyarbakır’da yakalanan Abdurrahman MARARANGOZ ile 29 Ekim 1996 günü Sivas’ta polis otosuna bindiği anda intihar eylemini gerçekleştiren Güler OTAŞ isimli teröristlerin esas hedeflerinin, Cumhuriyet Bayramını kutlayan devlet erkanı ve törene katılacak olan halk olduğu bilinmektedir.

Terör örgütü lideri  A. ÖCALAN’ın 12 Kasım 1998 tarihinde İtalya’da yakalanması ve ülkemize iade talebiyle başlayan süreç içerisinde, söz konusu yakalanma ve iadeyi protesto etmek amacıyla, cezaevlerinde bazı PKK terör örgütü militanları kendilerini yakarak intihar ettikleri görülür.[28]  Kendisinin yakalanmasıyla birlikte yasadışı örgüt mensuplarının bunalıma girdiğini ve bu tür intiharlarla kendilerini imha ve dağılmaların artacağını gören terörist başı, MED TV. yayınları vasıtasıyla örgüt mensuplarının kendilerini yakma yerine intihar saldırılarına yönelmeleri talimatını verir. Bunun hemen arkasından 24.12.1998 günü Hamdiye KAPAN isimli PKK terör örgütü militanının, Van’da Askeri servis aracına yönelik olarak intihar saldırısı gerçekleştirdiği görülür.

Batılı ülkelerden umduğu desteği bulamayan ve ülkemizin, iadesi konusundaki kararlı tutumu karşısında sıkışan A.ÖCALAN İtalya’da bulunduğu dönem içinde, yine terör örgütünün yayın organı olan MED TV kanalıyla “…Bombayı böyle sivil insanlara zarar gelmesin diye canına bağlayıp bir işgal sürüsü ortamında patlatan yarın onu duyarsız ve bu faşist hükümetleri destekleyen kitlenin ortasında patlatacaklar. Bu böyledir ve yüzlerce de patlatılacaktır. Türkiyeliler bunu bilmek zorunda. Bunu ben zorlukla durduruyorum. Ama yarın durduramam, durdurmak benim de görevim değildir…”[29] şeklinde yaptığı konuşma ile bundan böyle intihar saldırılarının vatandaşları da hedef alabileceği mesajını vermiştir.

Diğer taraftan, A. ÖCALAN’ın yakalanarak Ülkemize getirildiği tarih olan, 16 Şubat 1999 tarihinden sonra gerçekleşen bombalı intihar saldırılarına baktığımızda, bu saldırıların da, öncelikle polisi hedef aldığı, ancak daha öncekilerden farklı olarak, Bingöl ve Hakkâri’deki saldırıların il valilerimizi hedef aldığı görülmektedir. Terör örgütü mensuplarının neden böyle farklı bir hedefe yöneldiklerini anlamak için, MED-TV aracılığıyla, terör örgütü PKK adına yayınlanan, “Halkımıza ve Uluslar arası Kamuoyuna” başlıklı, 18 Şubat 1999 tarihli bildiriye bakmak gerekir. Daha önce de bahsettiğimiz söz konusu bildirideki, “Türkiye ve Kürdistan’da her türlü şiddet haklı ve meşrudur. İster sivil, ister askeri olsun halkımıza karşı düşmanlık geliştiren her kurum, kuruluş ve şahsiyet Kürt halkının hedefidir” şeklindeki ifadeler, bundan sonra, önemli konumdaki kamu görevlilerinin de, bu tür saldırılara hedef olabileceğini açıkça ortaya koymaktadır.

Bütün bunlardan sonra, intihar saldırılarının tehdit boyutunu daha iyi anlamak ve bu tür eylem tarzına karşı geliştirilecek uygun stratejileri belirlemek için, teröristlerce gerçekleştirilen intihar saldırılarından bazılarını ana hatlarıyla incelemekte yarar vardır.

7- GERÇEKLEŞEN İNTİHAR SALDIRILARINDAN BAZILARI

TUNCELİ

30.06.1996 günü Tunceli’de bayrak merasimi sırasında,  PKK Terör örgütü mensubu 1972, Malatya doğumlu, Zeynep KINACI hamile kadın kılığında askerlerin arasına girerek, üzerinde sakladığı bombaları patlatmak suretiyle intihar saldırısı gerçekleştirir.

Kadın terörist tarafından gerçekleştirilen eylem sonucu, 8 askerimiz şehit olurken, 29 askerimiz de yaralanmıştır.

Meydana gelen olayla ilgili olarak, emniyet birimlerince yürütülen operasyonel çalışmalar sonucu; eylemi gerçekleştiren Zeynep KINACI isimli teröristin, eylem öncesi daha önceden tanıdığı bir bayanın yanına geldiği ve olay gününe kadar bu şahsın evinde kaldığı belirlenir. Bu gelişmeler üzerine gözaltına alınan bayan ifadesinde;

“Zeynep KINACI’yı İstanbul Haydarpaşa Sağlık Meslek Lisesinde okurken, okul yıllarında psikolojik problemleri olan, çevre ile diyalog kurmakta zorluk çeken, içine kapanık aynı zamanda PKK sempatizanı olarak tanıdığını, ziyaret için hastaneye geldiğinde hamile görünümünde olduğunu, olay gününe kadar evlerinde misafir ettiklerini, gezmeye geldiğini söylediği halde evden çıkmadığını, dört gün süreyle banyo yapmayı ve üzerindeki hamile elbisesini çıkarmayı reddettiğini, bundan dolayı psikolojik problemlerinin sürdüğünü tahmin ettiğini, olay günü Elazığ’a dönmek üzere evden ayrıldığını ” söylemiştir.

Eylemi gerçekleştiren kadın teröristin kişilik profili incelendiğinde; 1972 Malatya doğumlu, Zeynep KINACI isimli teröristin; yedi kardeşinin olduğu, İstanbul Haydarpaşa Sağlık Meslek Lisesi mezunu olduğu, okul yıllarda psikolojik problemlerinin bulunduğu, çevresi ile diyalog kurmakta zorluk çeken, içine kapanık bir kişiliğe sahip olduğu, çevresinde PKK sempatizanı olarak tanındığını, 27 Kasım 1995’de Adana ilinde, PKK terör örgütüne yardım- yataklık suçundan yakalandığı, yine Adana’da eşi ile birlikte örgütsel faaliyetlerde bulunduğu, eşinin bu faaliyetlerden dolayı yakalanarak cezaevine girmesinden sonra psikolojik yapısının bozulduğu, bu gelişmeler sonucunda kendisinin de deşifre olduğunu düşünerek aynı yıl Tunceli bölgesinden, PKK terör örgütüne katılmak amacıyla kırsala çıktığı anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak, intihar eylemini gerçekleştiren kadın teröristin, kendisini örgüt içerisinde ispat etmek ve devletten intikam almak için bu eylemi gerçekleştirdiği, eylemin, terör örgütü PKK adına gerçekleştirilen ilk intihar saldırısı ve gerçekleştirenin de kadın olması nedeniyle güvenlik kuvvetlerimizin hazırlıksız ve beklenmedik bir anda yakalandığı değerlendirilmektedir.[30]

HAKKÂRİ/ Yüksekova

04.08.1996’da Hakkâri ili Yüksekova ilçesinde bir vatandaşın evinin önünde bulunan otoda patlama meydana gelir. Patlamada bir vatandaşımız hayatını kaybederken üç vatandaşımız da yaralanır.

Olay yerinde, uzman ekipler tarafından yapılan incelemeler sonucu; Biri parçalanmış 2 terörist cesedi bulunur. Patlama sırasında ölen teröristlerden birinin üzerinde iki adet el bombası, örgütsel doküman ve bomba yapımında kullanılan bol miktarda malzeme ele geçirilir.

Ele geçirilen malzemelerin Tunceli, Adana ve Diyarbakır illerinde yapılan ve yapılması planlanan intihar eylemlerinde kullanılan malzemelerle benzerlik göstermesi dikkat çekmektedir.

Meydana gelen patlama ile ilgili olarak, Emniyet birimlerince olayın aydınlatılmasına yönelik yürütülen çalışmalar sonucu, parçalanarak ölen teröristlerden birinin Ömer ÇAĞALA isimli PKK terör örgütü mensubu olduğu anlaşılır. Ayrıca meydana gelen patlama ile ilgileri olduğu tespit edilen 11 kişi yakalanır.

Sonuç olarak, yukarıda da belirtildiği gibi, ele geçirilen malzemelerin Tunceli, Adana ve Diyarbakır illerinde yapılan ve yapılması planlanan intihar eylemlerinde kullanılan malzemelerle benzerlik göstermesinden hareketle, Emniyet yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, parçalanarak ölen bu teröristlerin de intihar eylemi gerçekleştirmeyi planladıkları ancak, bombanın, bilinmeyen bir nedenle, zamanından önce patlamasıyla, planladıkları eylemi gerçekleştiremeden öldükleri değerlendirilmektedir.

ADANA      

25.10.1996 günü saat 16.45 sıralarında, Adana Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü hizmet binasının nizamiye kapısına, hamile kıyafeti ile gelen bir kadın teröristin üzerinde taşıdığı patlayıcı maddeyi infilak ettirmek suretiyle intihar saldırısını gerçekleştirir.

Gerçekleşen bombalı intihar saldırısı sonucu; Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli üç polisimiz şehit olur. Yine aynı şubede görevli sekiz polisimiz ile bir teknisyen yardımcımız yaralanır. Ayrıca olay yerinden geçmekte olan üç vatandaşımız da çeşitli yerlerinden hafif şekilde yaralanır. Yapılan çalışmalar sonucu kadın teröristin kimliği tespit edilir.

Gerçekleşen intihar saldırısı ile ilgili olarak daha sonra yakalanan bir terörist ifadesinde; “PKK terör örgütü mensubu Mehmet YAMAÇ tarafından Türkan ADIYAMAN isimli kadın teröriste, 25.10.1996’da intihar saldırısı gerçekleştirme talimatının verildiği, ancak adı geçen teröristin bunu kabul etmediği, bunun üzerine Mehmet YAMAÇ isimli teröristin talimatıyla,  bu teröristin Adana kırsalında öldürerek aynı yere gömdüklerini, daha sonra Leyla KAPLAN isimli teröristin bu eylemi yapmayı kabul ettiğini ve gerçekleştirdiğini”[31] beyan etmiştir.

Sonuç olarak, gerçekleşen intihar saldırısıyla ilişkisi tespit edilerek yakalanan teröristin ifadesinden de anlaşılacağı gibi,  PKK terör örgütü, intihar saldırısı yaptırmak üzere seçtiği teröristin, eylem için gönüllü olup olmamasına bakmamaktadır. İntihar saldırısı için tespit edilen intihar bombacısı, sonuçta mutlaka ölecektir. Bu ölüm, ya saldırı emrini kabul etmeyerek infaz edilmesi şeklinde, ya da eylemi kabul edip, vücuduna bağladığı bombaları patlatması sonucu olacaktır. Böyle bir ikilem içerisinde kalan terörist, yandaşlarınca infaz edilerek öldürülmek yerine kendilerince daha anlamlı olan, bombalı intihar saldırısını gerçekleştirerek ölmeyi tercih etmek zorunda kalmaktadır.

Bu saldırıyı gerçekleştiren teröristin de, eylemi korku ve baskıya dayalı olarak, gerçekleştirmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.

SİVAS

29.10.1996 günü il girişinde yapılan uygulama esnasında bir minibüs içindeki iki erkek ile bir şişman görünümlü kadından şüphe edilmesi üzerine şahıslar önce polis karakoluna götürülür. Daha sonra şüpheli şahısların, Terörle Mücadele şubesinde uzmanlarca incelenmesinin daha uygun olacağı değerlendirilerek ilgili şube ekipleri çağrılır. Şüpheliler 3 polis memuru nezaretinde, başka bir ekip otosuna bindirip hareket ettikleri sırada, kadın terörist üzerinde bulunan bombayı patlatarak eylemini gerçekleştirir.

Gerçekleşen intihar saldırısı sonucu; polis memurumuz olur ve olay yerinde bulunan bir vatandaşımız da hayatını kaybeder. Eylemi gerçekleştiren 2 terörist ölürken10 vatandaşımız da çeşitli yerlerinden yaralanır.

Gerçekleşen olayla ilgili olarak, Emniyet birimlerince yürütülen çalışmalar sonucu, patlamada ölen teröristlerin kimlikleri tespit edilir ayrıca olayla ilgileri tespit edilen 9 şahıs gözaltına alınır.  Gözaltına alınan şahısların ifadelerinden saldırının esas hedefinin Cumhuriyet bayramına katılan devlet erkânı ve vatandaşlar olduğu anlaşılmıştır.

Yine bu ifadelerde, PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen intihar saldırılarında, eylemi ortaya koyan teröriste yardımcı olan işbirlikçiler, saldırının gerçekleşmesi sürecinde önemli bir rol üstlendikleri anlaşılmaktadır.

Bu intihar saldırısını gerçekleştiren ve parçalanarak ölen, Güler OTAŞ isimli terörist hakkında yapılan araştırmalar sonucunda; Söz konusu kadın teröristin, yakın akrabaları arasında örgüt adına silahlı faaliyetlerde bulunanların, kamplarda eğitim görenlerin, cezaevinde yatanların ve örgüt adına açlık grevlerine katılanlar olduğu, kendisinin de PKK terör örgütünün fikirleri doğrultusunda yetiştiği, karakteri zayıf, asabi yapıya sahip, ailesi ile ilişkilerinin bozuk olduğu, psikolojik bazı rahatsızlıklarının bulunduğu, maddi yönden zayıf oldukları, babasının felçli ve yatalak olduğu, 9 kardeş oldukları ve geçimlerini yaşlılık maaşıyla sağladıkları anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; PKK terör örgütünün, bombalı intihar eylemi yaptırmak üzere seçtiği teröristlerin bütün kişisel özellikleri, aile yapısı ve içinde bulundukları psikolojik durumları açıkça görülmektedir. Bu değerlendirmeler, intihar bombacılarını daha iyi tanımamız açısından, kanımızca oldukça önemlidir.

VAN

24.12.1998 günü kimliği daha sonra belirlenen bir kadın terörist tarafından, Van Orduevi önünden geçmekte olan ve İl Jandarma Asayiş Komutanlığı Personelini taşıyan askeri servis aracına intihar türü saldırı düzenlenir.

Gerçekleşen bombalı intihar saldırısında bir lise öğrencisi ölürken, servis aracında bulunan, 14’ü asker olmak üzere toplam 24 kişi de çeşitli yerlerinden hafif şekilde yaralanırlar.

Daha sonra yapılan çalışmalarda, saldırıyı gerçekleştiren teröristin Dicle Üniversitesi Muhasebe bölümünü terk etmek sureti ile PKK terör örgütünün kırsal kadrosuna katıldığı, bir erkek kardeşinin halen terör örgütünün dağ kadrosunda silahlı faaliyet yürüttüğü anlaşılmıştır.

Bombalı intihar saldırısına hedef olan askeri servis aracının arkasında koruma ekibinin olması ve saldırıyı gerçekleştiren kadın teröristin, koruma yapan bu otoyu görmesi sonucu, hedefi olan servis aracına tam yaklaşamadan, üzerinde bulunan bombayı patlattığı değerlendirilmektedir.

Bu olayda, meydana gelebilecek zararın en az düzeyde atlatılmasında, saldırıya hedef olan askeri aracın arkasında,  koruma ekibinin bulunmasının önemi açıkça görülmektedir.  

BATMAN

04.03.1999’da Batman ili merkezinde bulunan bir polis karakolunun önünde durumu şüpheli ve hamile görünümlü bir bayanın görülmesi üzerine karakolda bulunan görevliler tarafından çevrede bulunan vatandaşlar ikaz edilerek olay yerinde uzaklaşmaları sağlanır. Görevlilerin kararlı tutumu üzerine karakola girmeyi başaramayan intihar bombacısı üzerinde bulunan 12 adet el bombasından 3’ünü patlatarak eylemini gerçekleştirir ve  olay yerinde parçalanarak ölür. Olayda bir polis memuru da bomba parçalarının isabet etmesi sonucu hafif şekilde yaralanır.

Yapılan çalışmalar sonucu, intihar saldırısında bulunan kadın teröristin kimliği tespit edilmiştir.[32] Ayrıca, söz konusu saldırıdan hemen 2 gün sonraki MED-TV yayınlarında, saldırıyı gerçekleştiren kadın teröristin açık kimliğinin övülerek verildiği, bu eylemin, teröristbaşı A. ÖCALAN’IN yakalanarak Türkiye’ye getirilmesine ve teröristlere yönelik olarak yapılan “teslim ol” çağrılarına tepki olarak gerçekleştirildiği belirtilmektedir. [33]

Bombalı saldırı anında olay yerinde bulunan polis memurlarının, PKK terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen, intihar saldırıları konusundaki dikkatleri sonucu, eylemi gerçekleştiren kadın teröristi fark etmelerinin ve çevredekileri uyarmalarının, büyük bir faciayı engellediği değerlendirilmektedir.

İSTANBUL

27.03.1999’da İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Taksim meydanında çevre emniyetinden sorumlu olarak görev yapan, Çevik Kuvvet Şube müdürlüğüne ait otobüsün yanına yaklaşan, sırt çantalı,  kadın terörist, nöbetçi polis memurunun şüphelenmesi ve dur ihtarında bulunması üzerine, ellerini her iki yana açmak suretiyle üzerinde bulunan bombayı patlatarak intihar saldırısı gerçekleştirir.

Patlama neticesinde, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli 3 polis memuru ile patlama anında olay yerinden geçmekte olan 8 vatandaşımız çeşitli yerlerinden hafif şekilde yaralanır. Saldırıyı gerçekleştiren kadın terörist ise ağır şekilde yaralı olarak kaldırıldığı hastanede ölür.

İntihar saldırısını gerçekleştiren kadın teröristi gören ve durumundan şüphelenerek dur ihtarında bulunan polisin, bu davranışının, meydana gelebilecek daha büyük bir faciayı önlediği görülmektedir. Bu olayda, polisin, intihar saldırılarına karşı alınacak tedbirler konusundaki dikkatinin ve titizliğinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.   

BİNGÖL

05.04.1999’da Bingöl Vilayet konağı önünde il valisi aracından inip vali konağına girmek üzere iken kendisine yönelik olarak bir erkek terörist tarafından intihar saldırısı gerçekleştirilir.

Koruma polislerinin, teröristi fark edip, engellemeye çalışmaları sonucu, eyleme hedef olan valimiz yara almadan kurtulur. Eylemi gerçekleştiren terörist parçalanarak ölürken, olay yerinde bulunan bir lise öğrencisi hayatını kaybeder. Ayrıca, 5 polis memuru ile makam şoförünün de içlerinde bulunduğu toplam 12 kişi yaralanır.

Yapılan çalışmalar sonucu kimliği tespit edilen teröristin 1997 tarihinde PKK terör örgütüne katıldığı, yasadışı örgüt içerisinde değişik dönemlerde yönetim kadrosunda yer aldığı anlaşılmıştır.

Bu olayda da, koruma polislerinin dikkatlerinin ve hızlı hareket etmelerinin, meydana gelebilecek olan can kaybını önlediği değerlendirilmektedir.

Buraya kadar, intihar saldırılarının tehdit boyutunu ve alınacak tedbirlerin önemini ortaya koyabilmek için, ülkemizde PKK terör örgütü mensubu teröristlerce gerçekleştirilen intihar saldırılarından bazılarını detaylı olarak inceledik. Genel olarak, bombalı intihar saldırılarına bakıldığında; PKK terör örgütü militanları tarafından, Tunceli, Adana, Sivas, Hakkari, Diyarbakır, Batman, Bingöl, Van ve İstanbul illerimizde olmak üzere, toplam 14 intihar saldırısı gerçekleştirdikleri, bunlardan 12’sinin asıl hedefte yada hedefe çok yakın bir noktada gerçekleştirildiği görülmektedir. Yine, Muğla/Bodrum, Hakkâri/Yüksekova ve Tunceli’de gerçekleşen 3 ayrı bombalı saldırının ise, intihar saldırısı hazırlığı içerisinde bulunan teröristlerin, üzerlerindeki bombaları yanlışlıkla patlaması sonucu, asıl hedefine ulaşamadan gerçekleştiği bilinmektedir. Ayrıca 3’ü İstanbul’da, diğer 4’ü başka illerimizde olmak üzere toplam 7 teröristin de intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken güvenlik güçleri tarafından yakalanarak etkisiz hale getirildikleri bilinmektedir.

Diğer taraftan, ülkemizde PKK terör örgütü haricinde, yıkıcı DHKP-C terör örgütü mensubu teröristlerce de 2001 yılı içerisinde değişik zamanlarda, farklı iki noktada iki intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda; 3 polis memuru şehit olurken 16 polis ve 12 sivil vatandaş yaralanmıştır.

8- DHKP/C TERÖR ÖRGÜTÜ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İNTİHAR SALDIRILARI

Ülkemizde, bölücü terör örgütü PKK haricinde, yıkıcı terör örgütü DHKP-C mensubu teröristlerce de intihar saldırı eylemleri gerçekleştirilmiştir.

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephe (DHKP/C) ilk olarak 1978’de kuruldu. O aslında Türk Halk Kurtuluş Partisi/Cephe (THKP/C)’den ayrılmış bir fraksiyon idi. 1994’de iç çekişmeler sonucu yeniden isimlendirildi ve DHKP/C adını aldı, halen Marksist ideolojiyi savunur.

 1980’lerden beri, söz konusu terörist grup, özellikle güvenlik güçlerini ve askeri personeli hedef almaktadır. Önemli sayılabilecek terörist eylemleri bağlamında bu terörist grup, 1996 yılında önemli bir iş adamını (Özdemir Sabancı) öldürmüştür.

DHKP/C ilk olarak 2001 yılında, Ocak ve Eylül aylarında polise yönelik olarak gerçekleştirdikleri intihar saldırıları ile bu tür eylemleri gündemine almıştır. Bu eylemler sonucu 3 polisimiz şehit olurken 28 kişi de yaralanmıştır.

2003 ve 2004 yıllarında ise, iki terörist farklı zamanlarda, intihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken, üzerlerindeki bombaları yanlışlıkla patlatmışlardır.

2005 yılında ise, aynı gruba ait diğer bir terörist de, adalet bakanına yönelik olarak gerçekleştirmek istediği intihar saldırısı esnasına vurularak etkisiz hale getirilmiştir. Yine 2006 yılında Ordu ilinde bir terörist, eylem hazırlığı içerisinde iken yanlışlıkla üzerindeki bombayı patlatmıştır.

9- El-KAİDE BAĞLANTILI TERÖR ÖRGÜTÜ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İNTİHAR SALDIRILARI

Ülkemizde radikal İslami hareketler 1960’lardan bu tarafa gözlemlenmektedir. 1979 yılında, Irandaki İslam devrimi de bu hareketlerde ek bir rol oynamıştır.

1980’lerden sonra, dini motifli terörist gruplar daha etkin ve tehlikeli hale gelmişlerdir.

Özellikle 1990’larda, IBDA/C (İslami Büyük Doğu Akıncıları/Cephesi) ve Türk Hizbullah’ı ülkemizdeki birçok terör olaylarının sorumluları olmuşlardır.

Hakikatte İslam dini, bu tür intihar saldırılarını asla kabul etmemekte ve terörün hiçbir şekline onay vermemektedir. Buna rağmen, ülkemizdeki ilk dini motifli intihar saldırıları, radikal dini kökenli terör örgütü olan el-Kaide ile bağlantılı bir grup terörist tarafından, 15 Kasım 2003’te İstanbul ili Beyoğlu ilçesinde bulunan Neve Şalom Sinagogu ile Şişli İlçesinde bulunan Beth-Israel Sinagoguna yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.

Bu saldırılardan hemen 5 gün sonra, yani 20 Kasım 2003 tarihinde, yine aynı terör örgütüyle bağlantılı teröristlerce, Beyoğlu ilçesinde bulunan İngiltere Konsolosluğu ile Beşiktaş ilçesinde bulunan bir bankanın Genel Müdürlüğüne yönelik olarak, bomba yüklü araçlarla intihar saldırısı gerçekleştirilmiştir.

Gerçekleşen bu eylemler sonucu toplam; 3’ü polis olmak üzere, toplam 60 vatandaşımız hayatını kaybederken, 740 kişi de yaralanmıştır.

Olayların aydınlatılması ve eylemleri planlayan teröristlerin yakalanması amacıyla, güvenlik güçlerince yapılan bir dizi operasyonel çalışmalar sonucu, olaylarla bağlantıları incelenmek üzere toplam 229 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 60’ı gerçekleşen eylemlerle bağlantılarının tespit edilmeleri üzerine, mahkemece tutuklanarak cezaevine konulmuşlardır.

Yine olaylarla ilgili polisin yapmış olduğu bir dizi, detaylı incelemeler sonucu, eylemleri planlayan ve gerçekleştiren teröristlerden bazılarının, 1990’lı yıllarda dini eğitim almak amacıyla Pakistan’a gidip belli bir sürede burada kaldıkları, daha sonra Afganistan’a geçerek burada bulunan kamplarda askeri ve siyasi eğitim aldıkları belirlenmiştir.

Daha sonra Türkiye’ye dönen bu şahısların örgütsel bir yapılanma içine girdikleri anlaşılmıştır. Bu bağlamda, bazı örgüt mensuplarının tekrar Afganistan’a giderek, terör örgütü El-KAİDE lideri Usame Bin Laden ve Askeri kanat sorumlusu ile görüşerek, kamp yeri ve finansal destek sağladıkları anlaşılmıştır.

Ülkemizde, el-Kaide bağlantılı teröristler tarafından gerçekleştirilen bu intihar saldırılarına bakıldığında, bu eylemlerin tarz olarak, gerek Ortadoğu’da, gerekse Irak’da gerçekleştirilen bombalı intihar saldırıları ile şekil yönünden bir benzerlik arzettikleri görülmektedir. Ancak, gerek ortaduğu’da gerekse Irak’ta gerçekleşen intihar saldırıları, buralarda yaşayan belli bir grup insan tarafından alkışlanırken ve intihar bombacılarının ailelerine destek verilirken Türkiye’de durum tamamen farklıdır. Türkiye’de bu tür saldırılar, bırakın destek görmeyi, saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin ailelerince dahi nefretle karşılanır.

10- ALINACAK ÖNLEM VE TEDBİRLER

Şimdi de, yukarıdaki somut olayların ışığında, gerçekleşebilecek intihar saldırılarını önleme amacıyla alınabilecek önlem ve tedbiri şu ana başlıklar altında inceleyebiliriz.  

 a) OPERASYONEL ÇALIŞMALAR

İntihar saldırısı yapmak üzere karar veren ve bombaları vücuduna bağlanmış olarak hedefe doğru yönelen bir intihar bombacısını, eylemden önce tespit etme ve engelleme oldukça zordur. Çünkü bu aşamada eylem için, artık bombanın pimi çekilmiş demektir. Bu noktadan sonra alınacak tedbir ve yapılacak müdahale ancak meydana gelecek zayiatın daha az ölçüde olmasını sağlayacaktır. 29 Ekim 1996 günü Sivas’ta Cumhuriyet meydanındaki topluluğun içinde eylem yapmak üzere yola çıkan kadın teröristin, alınan tedbirler çerçevesinde kontrol noktasında şüpheli olarak yakalanması sonucu sorgulanmak üzere şubeye götürülmek için ekip otosuna bindirildiği anda bombanın patlaması ve 3 polisimizin şehit olmasına neden olması, bunun canlı örneğidir.

Bu tür eylemlere karşı alınacak tedbirlerin en etkilisi, kuvvetli bir istihbarat ağı ve buna bağlı olarak yapılacak operasyonel çalışma ile henüz intihar eylemi için hazırlıkların başladığı ve intihar bombacısının eylem için keşif amaçlı olarak hedefe yakın bir yere geldiği noktada yapılacak bir operasyon ile etkisiz hale getirilmesidir diyebiliriz. Zira tüm gerçekleşen intihar saldırısı eylemlerine baktığımızda kesinlikle eylem öncesi,  patlayıcıların hedefe yakın bir yere nakli, eylemde yardımcı olacak olan işbirlikçiler ile buluşma, eylem yerinin keşif ve istihbaratın yapma gibi eylem öncesi bir dizi hazırlık faaliyetlerinin yapıldığı görülmektedir. İşte güvenlik birimlerinin bu noktalardaki yapacağı müdahale eyleme engel olma açısından en etkin müdahaledir. 29.10.1996 günü Diyarbakır ilinde intihar eylemi gerçekleştirmek için, iki gün önceden il merkezine giren  teröristin, kendisine yardımcı olacak olan kişi ile buluşma  sırasında yakalanması ve yine intihar saldırısı yapmak üzere Muş il merkezine gelen diğer bir teröristin, yapılan bir ihbar sonucu yakalanması bunun en güzel örneğidir.

Bu bağlamda, özellikle Terörle Mücadele birimlerimiz, terör örgütleri tarafından bu tür eylemlerde görevlendirilebileceği değerlendirilen teröristlerin tespiti konusunda ısrarlı bir şekilde çalışarak, bu şahıslar hakkında derledikleri bütün bilgileri mümkün olduğunda fotoğrafı ile birlikte merkez birimine aktarıp, bu bilgilerin merkez tarafından tekrar operasyon amaçlı olarak ilgili bütün güvenlik birimlerine ulaştırılmasını sağlamışlardır. Bu şekilde dönem içerisinde farklı tarihlerde yedi intihar bombacısı terörist eylemlerini gerçekleştiremeden polis veya jandarma görevlileri tarafından yakalanmışlardır.

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi intihar saldırılarına karşı alınacak tedbirler arasında, eylem öncesi teröristlerin tespit ve teşhisine yönelik olarak yürütülen operasyonların önemi oldukça büyüktür.

 b) PERSONELİN BİLGİLENDİRİLMESİ

İntihar saldırı eylemlerinin, şahısları olduğu kadar, başta Emniyet Müdürlük binaların olmak üzere diğer kamu binalarını ve halkın yoğun olduğu iş merkezlerini hedef alabileceği  dikkate alınarak; Özel güvenlik de dahil tüm Emniyet görevlileri ve askeri personel, intihar saldırıları konusunda bilgilendirilerek uyarılmalıdır.

Terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen intihar saldırılarına karşı alınabilecek tedbirler kapsamında, personelin intihar saldırıları konusunda bilgilendirilmesinin ne kadar yararlı olduğu, İstanbul ve Batman illerinde gerçekleşen intihar saldırılarında açıkça görülmüştür.

27.03.1999’da İstanbul, Taksim meydanında çevre emniyetinden sorumlu olarak görev yapan, Çevik Kuvvet Şube müdürlüğüne ait otobüsün yanına yaklaşan, sırt çantalı,  kadın terörist, nöbetçi polis memurunun şüphelenmesi ve dur ihtarında bulunması üzerine, vücuduna bağladığı bombayı esas hedefine ulaşamadan patlatarak, intihar saldırısını gerçekleştirdiği bilinmektedir. Olay yerinde görevli bulunan polis memurunun, görevindeki dikkat ve hassasiyeti sonucu, teröristi erken teşhis ederek “dur” ihtarında bulunmasının meydana gelebilecek büyük bir faciayı önlediği değerlendirilmektedir.

Söz konusu görevli ile yapılan görüşmede, görevlimiz; “Bombalı intihar saldırısı, şüpheli şahıs, poşet, çanta ve paket konularında amirleri tarafından bilgilendirildiğini, görevi devraldığında nöbeti sırasında müteyakkız ve duyarlı olması konusunda uyarıldığını, olay günü de aldığı talimatlar gereği, genelde şahıslar üzerinde durarak,   bunların hal ve hareketlerini takip ettiğini, tam bu sırada sırtında omuz askılı, mavi renkli spor çanta bulunan bir bayanın kendisine doğru geldiğini, söz konusu bayanın yürüdüğü esnada sırtındaki sırt çantasını omuz kısmına doğru hareket ettirdiğini fark ettiğini, bayanın bu hareketinden sonra bütün dikkatini ve duyarlılığını bu bayanın üzerinde yoğunlaştırdığını, omzunda asılı bulunan uzun namlulu silahını eline alarak bayanın hareketlerini takip etmeye başladığını, yaklaşık iki metrelik bir mesafede kendisine doğru yürüyen bayanla göz göze geldiklerini, bayanın yüz kısmında terleme, gözlerinde yorgunluk ve uykusuzluk belirtisi görmesi üzerine kendisinin bu bayana daha dikkatli bakarak silahını yavaşca şüpheliye doğru yönelttiğini, bu davranışının kendisine doğru yaklaşan kadın teröristi tedirgin ettiğini, bu tedirginlikle teröristin, esas hedefine ulaşamadan bombalı intihar eylemini gerçekleştirdiğini“ beyan etmiştir.[34]

Aynı şekilde 04.03.1999’da Batman ili merkezinde bulunan bir polis karakolu önünde durumu şüpheli hamile görünümlü bir bayanın görülmesi  üzerine  olay  yerinde  bulunan bir polis tarafından çevrede bulunan vatandaşlar ikaz edilerek olay yerinden uzaklaşmaları sağlanmıştır. Bu görevlinin kararlı tutumu üzerine karakola girmeyi başaramayan intihar bombacısı üzerinde bulunan bombayı patlatarak eylemini gerçekleştirmiş ve olay yerinde parçalanarak ölmüştür.

Görüldüğü gibi bu intihar saldırısında da, olay yerinde bulunan görevlinin teröristi erken fark etmesi ve çevredekileri uyarması nedeniyle saldırı sonucunda yalnızca 1 polis memuru hafif şekilde yaralanmış, meydana gelebilecek bir facia önlenmiştir.

Gerçekleşen bu intihar saldırısı ile ilgili olarak daha sonra yetkililerle yapılan görüşmelerde; İl Emniyet Müdürlüğünün tüm personelini intihar saldırıları konusunda müteyakkız hale getirdiği, konunun gündemde tutulduğu, personelin devamlı konuya duyarlı kalmasının sağlandığı, başta İl Valisi ve Valilik hizmet binası olmak üzere bombalı intihar saldırısı olabilecek Emniyet ve askeri hizmet binaları ile kamu kurum ve kuruluşlarının tespit edildiği ve buralara uzman personelin yerleştirildiği anlaşılmıştır. 

c) FİZİKİ TEDBİRLERİN ARTIRILMASI

Ülkemizde teröristlerce gerçekleştirilen intihar saldırılarına bakıldığında, başta emniyet olmak üzere güvenlik birimlerinin, son zamanlarda ise illerde devleti temsil valilerin hedef olarak seçildiği görülmektedir. Terör örgütü mensuplarının, devam eden süreç içerisinde de, emniyet birimleri ve askeri birlikler ile bağlı birimlerine yönelik intihar saldırısı girişiminde bulunabilecekleri değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda, gerçekleşebilecek intihar saldırı eylemlerine karşı alınabilecek fiziki tedbirler kapsamında Emniyet birimlerine ve Askeri birliklere giriş ve çıkışlardaki kontrollerin daha titiz yapılabilmesi amacıyla alınabilecek tedbirleri şu şekilde sıralayabiliriz;

-Öncelikle emniyet birimleri ile askeri birliklere ait binaların çevrelerinde “güvenlik bölgeleri” oluşturulmalı, bu bölgeye giren kişilerin hal ve hareketleri dikkatli bir şekilde kontrol edilmeli, şüpheli bir durumun görülmesi halinde şahıs o bölge içinde durdurulmalı, şüpheli şahsın ellerini başının üstünde kenetlemesi söylendikten sonra dikkatlice yaklaşılarak, şüphelinin elleri etkisiz hale getirildikten sonra usulüne uygun olarak kontrol edilmelidir.

-Giriş ve çıkışlarda uygulanan personel daimi kartı ve ziyaretçi giriş kartı uygulaması titizlikle sürdürülerek uygulama sıralı amirlerce kontrol edilmelidir.

-Yaka kartı olmayan personel ve ziyaretçi hiç bir suretle bina ve eklentilerine sokulmamalıdır.

-Ziyaretçi ve personel girişleri farklı kapılardan yapılmalı ve bunu bağlı düzenlemeler ilgili birimlerce yapılmalıdır.

-Ziyaretçi giriş kapılarında güvenlik kontrolleri mümkünse teknik cihazlarla yapılmalı, bu çerçevede paket, valiz, çanta, koli, çiçek ve benzeri eşyaların denetimi sağlanmalı, teknik cihazların olmadığı yerlerde bu kontroller personel tarafından paketler açtırılmak suretiyle yapılmalıdır.

-Ziyaretçilerin nüfus cüzdanı, ehliyet gibi kimlik belgeleri alınarak yaka kartı verilmek suretiyle girişlerine izin verilmeli, gerekirse görüşmelerin mevcut ziyaretçi odalarında yapılması sağlanmalıdır.

-Binaların etrafı hassas noktalara konulacak gizli kameralarla kontrol edilerek görüntüler video kaydına alınmalıdır.

-Binalar içerisinde özel veya resmi kurum veya kuruluşların oto parkları denetim altında tutulmalı personel ve ziyaretçilere ait araç park yerlerinin ayrı ayrı olması sağlanmalı ve bina etrafında gelişi güzel otoların park etmesine izin verilmemelidir.

Tüm bu tedbirlerin yanı sıra, güvenlikle ilgili merkez ve taşra teşkilatlarının ilgili birimleri, kendilerinin ve binalarının güvenliği için, istihbarat bilgilerinin değerlendirilmesine, olayların gelişimine, sabit ve seyyar birimlerinin konumuna göre her türlü tedbirlerle, illerin yapısı ve özelliklerini de dikkate alarak, gerekli ek tedbirleri alıp uygulamada ciddi bir titizlik göstermelidir.[35]

Ancak tüm bu önlemler alınırken, çok olağanüstü bir durum olduğu imajı verilmemelidir. Bu şekilde yoğun önlemler alındığını gören vatandaşın gereksiz korku ve endişeye kapılarak resmi binalara girmelerinin önüne set çekilebileceği de düşünülerek, alınacak önlemler konusunda oldukça ölçülü ve dengeli olmak gerekmektedir.  

SONUÇ

PKK terör örgütü mensuplarınca ülkemizde gerçekleştirilen intihar saldırıları, söz konusu terör örgütünün, 1993 yılından itibaren içine düştüğü eylemsizlik çıkmazını aşmak için başvurduğu, yeni bir eylem şekli olarak ortaya çıkmıştır.

İntihar saldırılarını gerçekleştiren teröristler incelendiğinde, bunların genellikle içe dönük kişiliğe sahip, birtakım psikolojik problemleri bulunan, aileleri ile ilişkileri kopuk olan ve yasadışı örgütün kırsal faaliyetlerinde etkili olma özelliklerini kaybetmiş kişiler oldukları anlaşılmıştır.

Gerçekleştirilen intihar saldırılarına bakıldığında, bu saldırılarda, öncelikle, devletin operasyonel gücünü temsil eden polis ve askerlerin hedef olarak seçildiği görülmektedir. A. Öcalan yakalanmadan önce, yapmış olduğu açıklamalarla sivil vatandaşları da bu tür saldırıların hedefi haline getirmeye çalışmış ancak yakalanmasıyla bu hedefini gerçekleştirememiştir. Aynı şekilde, A. Öcalan’ın yakalanmasından sonra, söz konusu terör örgütünün üst düzey elemanları durumunda olan teröristlerin de, sivil vatandaşların yanında, üst düzey kamu görevlilerini de hedef alan,  benzer tehditlerde bulundukları görülmüştür.[36]

Yine, günümüze kadar gerçekleştirilen bombalı intihar saldırıları incelendiğinde, eylem kararı alındıktan sonra, bu tür saldırılara engel olmanın oldukça güç olduğu görülmekle birlikte, emniyet birimlerince yapılan başarılı operasyonlar sonucu bazı intihar bombacılarının yakalanarak, gerçekleşebilecek üzücü olayların engellendiği de bilinmektedir. Bu bağlamda, bundan sonra da, olabilecek intihar saldırılarına karşı, alınabilecek etkin önlem ve tedbirlerin, eylemlerin engellenmesi veya en az zararla atlatılması noktasında, faydalı ve de gerekli olduğu kabul edilmektedir.

  1. Öcalan’ın 16 Şubat 1999 günü yurtdışında yakalanarak ülkemize getirilmesi ve yargılanarak, hakkında “İdam Cezası” kararı verilmesinden sonra, halen PKK terör örgütü içerisinde faaliyet gösteren teröristlerin psikolojik bir çöküntü içerisine girebilecekleri ve bu süreçte tekrar, bombalı intihar saldırılarına başvurabilecekleri değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, meydana gelebilecek yeni saldırıların önlenmesine yönelik olarak alınan tedbirler tekrar gözden geçirilerek uygulamaya konulmuş ve böylece söz konusu terör örgütü mensubu teröristlerce yapılabilecek intihar saldırıları önlenmiştir.

Sonuç olarak; Gerek ülkemizde bölücü terör örgütü PKK ve yıkıcı terör örgütü DHKP-C terör örgütlerince gerçekleştirilen intihar saldırıları, gerekse başta Ortadoğu olmak üzere diğer bazı ülkelerde, radikal İslam kökenli terör örgütleri ve etnik kökenli diğer terör örgütlerince gerçekleştirilen intihar saldırıları bizlere terörün dini ve milliyetinin olamıyacağını açıkça göstermiştir. En son 11 Eylül 2001’de Newyork’da meydana gelen intihar saldırıları ise, teröre karşı mücadele eden bütün devletlerin bu mücadelede işbirliği yapmalarının gerekliliğini ve bundan böyle “güvenli bir gelecek için, nerede ve ne şekilde olursa olsun, teröre karşı el ele” sloganının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur.

KAYNAKÇA

[1] Geniş bilgi için bkz. Taner TAVAS; “Terörizm Bağlamında İntihar Saldırıları“, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi, yayınlanmamış kaymakamlık tezi, 1999,  s. 82-132

[2] Bruce HOFFMAN, İnside Terrorism, London, Victor Gollancz, 1998, s.19

[3] 21 Mayıs 1991’de Hindistan eski başbakanlarından Rajiv Gandi Sih yada Tamilli bir kadın terörist tarafından gerçekleştirilen intihar saldırısı sonucu öldürülür. Saldırıda en az 30 kişi ölür.

[4] Maxvell TAYLOR, The Terrorist, London, Brassey’s Defence Publishers, 1998, s. 107, 108, 109

[5] Ortadoğuda, Radikal dini kökenli örgütler tarafından, 1983-1997 yılları arasında gerçekleştirilen intihar saldırıları sonucunda, yaklaşık 676 kişinin öldüğü ve 893 kişinin de yaralandığı kayıtlara geçmiştir.

[6] TEMÜH Dairesi Başkanlığınca hazırlanan “Terör olayları istatistiği”

[7] Eylül 1995’de Bitlis kırsalında, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonlarda elde edilen dokümanlar.

[8] TEMUH Daire Başkanlığı’nın İstatistik kayıtlarından, bir önceki dönem de dahil, farklı cezaevlerinde, 21 ayrı olayda toplam 22 PKK terör örgütü militanın kendini yaktığı, bunlardan 5’inin öldüğü, 18’inin ise tedavisinin yapılarak kurtarıldıkları anlaşılmaktadır

[9] 13.12.1998 tarihli MED TV yayını.

[10] Elif MAVİŞ, Adem NİKBAY ve M.Necip KURTCEBE

[11] 17.02.1999 tarihli MED-TV yayını

[12] 01-02.03.1999 tarihli MED-TV yayınları

[13] Bahar ERÇİK, Nebi KURHAN ve Umut GÜLAY

[14] 18.02.1999 tarihli MED-TV yayını

[15]  25.06.1999 tarih ve 149210 sayılı genelge ile 08.07.1999 tarih ve 157939 sayılı genelge

[16] ALKAN Necati; “Terör Örgütlerinin İntihar eylemlerindeki Psikodnamik Gerçekler.”, Polis Akademisi dergisi 1997 Kasım-Aralık sayısı.

[17] 24.12.1998 günü Van ilinde askeri servis aracına intihar saldırısı düzenleyerek, 1 vatandaşın ölümüne ve 17’si asker toplam 21 kişinin yaralanmasına sebep olan Hamdiye KAPAN isimli kadın teröristin, Dicle üniversitesi muhasebe bölümünü, başarısızlığı nedeniyle terkederek kırsala çıktığı bilinmektedir.

[18] İntihar saldırısı hazırlığı içerisinde iken 27.10.1996 günü Diyarbakır’da yakalanan, 1956 doğumlu Abdurrahman MARANGOZ, yaşının ilerlemesi sonucu kırsal alanda aktif eylem ve faaliyetlerde zorlandığından dolayı bu tür bir eyleme yönlendirildiğini ifade etmektedir.

[19] A..MARANGOZ’un, Ahmet ve Mustafa isimli iki kardeşi, 1982 yılında güvenlik güçleri ile girdikleri çatısmada ölü olarak ele geçirildiler. Ayrıca 30.06.1996 günü Tunceli’de askerlerin bayrak merasimi esnasında intihar sadırısı yapan Zeynep KINACI’nın 27.11.1995 tarihinde Adana’da PKK’ya yardım yataklık suçundan yakalandığı, aynı suçtan dolayı eşinin yakalanarak cezaevine konulması sebebiyle psikolojik dengesinin bozularak kırsala çıktığı bilinmektedir.

[20] 30.10.1996 günü İçel’de yakalanan Bayram YARUK hakkında hazırlanan bilgi notu.

[21] TEMÜH Daire Başkanlığı tarafından, İntihar Saldırısında bulunabilecek teröristler hakkında, Umum Valiliklere hitaben gönderilen, 23.02.1999 gün ve 46847 sayılı yazı.

[22] ALKAN N.,  “Terör Örgütlerinin İntihar eylemlerindeki Psikodnamik Gerçekler.”, Polis Akademisi dergisi 1997 Kasım-Aralık sayısı.

[23] AYDOĞAN Ayşegül, “Eylemciler İçe Dönük Kişiliğe Sahip” , Milliyet, 25 Aralık 1998.

[24] AYDOĞAN A., “Eylemciler İçe Dönük Kişiliğe Sahip” , Milliyet, 25 Aralık 1998.

[25] AYDOĞAN A., “Eylemciler İçe Dönük Kişiliğe Sahip” , Milliyet, 25 Aralık 1998.

[26] KUSHNER W. Harvey; ”Suicide Bombers-İntihar Bombacıları”, Tercüme: Dr. Kemal KARADEMİR

[27] A.MARANGOZ ile ilgili olarak, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan bilgi notu.

[28] TEMUH Daire Başkanlığı’nın İstatistik kayıtlarından, dönem içerisinde farklı cezaevlerinde, 21 ayrı olayda toplam 22 PKK terör örgütü militanın kendini yaktığı, bunlardan 5’inin öldüğü, 18’nin ise tedavisinin yapılarak kurtarıldıkları anlaşılmaktadır

[29] 25.12.1998 tarihli MED TV yayını.

[30] Meydana gelen olayla ilgili olarak Tunceli Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan değerlendirme notu.

[31] Adana’da meydana gelen intihar saldırısına katıldığı tespit edilerek gözaltına alınan, Bayram YARUK isimli PKK terör örgütü mensubu hakkında, Adana Emniyet Müdürlüğünce hazırlanan bilgi notu.

[32] Gerçekleşen intihar saldırısı ile ilgili olarak, Batman Emniyet Müdürlüğünce hazırlanan değerlendirme notu.

[33] 05.03.1999 tarihli MED-TV yayını

[34] İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen bilgi notu.

[35] İntihar saldırılarına karşı alınabilecek bu tedbirlerin, değişik şekillerde, bütün valiliklere, farklı tarih ve sayılarla, genelge yapılarak gönderildiği ve ilgili birimlerin uyarıldığı bilinmektedir.

[36] Daha önce bahsedilen, O. ÖCALAN, C. BAYIK ve M. KARAYILAN isimli teröristlerin, 17 Şubat 1999 ve 01-02 Mart 1999 tarihli MED-TV yayınlarında yaptıkları eylem çağrıları.