ÖGG Silah Kullanma Yetkileri Üzerine Bir Değerlendirme

GİRİŞ

Silah kullanma yetkisi, zor kullanma yetkisi kapsamında, en son aşama olarak Özel Güvenlik Görevlileri (ÖGG)’ne verilen önemli bir yetkidir. 5188 Sayılı Yasa (Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun) ‘nın 7. Maddesinde anlatılan yetkilerin genel olarak kullanımı, görev yerinde ve çalışma saatleri içerisinde olma şartına bağlanmıştır. Ayrıca, 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yapılan düzenlemeler arasında, ÖGG’nin silahlarını sadece görev alanı içerisinde taşıma, görev alanı dışına çıkarmama yükümlülüğü getirilmiştir.

Özel güvenlik görevlilerinin, silah kullanma yetkilerini daha iyi anlayabilmeleri için, öncelikle zor kullanma yetkilerini bilmeleri ve anlamaları gerekmektedir.

ZOR KULLANMA YETKİSİ

Özel Güvenlik Görevlilerinin zor kullanma yetkileri, 5188 Sayılı yasanın 7. Maddesinin (k) bendinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir. Buna göre;

Özel Güvenlik Görevlileri, (Değişik bent: 23/01/2008-5728 S.K./544.mad) Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci maddelerine göre zor kullanma yetkilerini kullanırlar.

ZOR KULLANMANIN TANIMI

Burada öncelikle zor kullanmanın tanımını yapmak gerekir.

Zor kullanma, Herhangi bir saldırıyı defetme ve durdurma amacıyla, bedeni güç, maddi güç ve kanuni şartlar oluştuğunda silah kullanmaya kadar varan ve kademeli şekilde artan bir güç kullanmayı ifade eder.

Zor kullanmanın amacı, direnen, saldırıya yeltenen ya da saldıran kişi veya topluluğu etkisiz hale getirmektir. Bu duruma, Anayasa Mahkemesince verilen 1986/27 sayılı kararda “Zor kullanmanın amacı, direnen, saldırıya yeltenen ya da saldıran kişi veya topluluğu etkisiz hale getirmektir. Zor kullanmada uygulanacak yöntemi, direnme ve saldırının nitelik ve derecesi belirleyecektir.” İfadelerinde yer verilmiştir.

ZOR KULLANMA –İNSAN HAKLARI İLİŞKİSİ

Zor kullanma yetkisini kullanmadan önce bir de zor kullanma yetkisi ile insan hakları arasındaki ilişkiye de bakmamız gerekir. Zira zor kullanma, kanuni şartlar oluştuğunda silah kullanma dahil bir güç kullanmayı ifade ettiğinden, sınırın aşılması durumunda insan haklarını ihlal riski oluşabilmektedir.

Bu nedenle, zor kullanma yetkisinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde nasıl düzenlendiğine de bakmamız gerekir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesidir. Madde metni aynen şöyledir;

“1. Herkes kanun tarafından himaye edilen yaşama hakkına sahiptir. Hiç kimse mahkemece hükmedilmiş bir ölüm cezasının infazı hali dışında kasten öldürülemez.

  1. Ölüm, aşağıda belirtilen ve başvurulmasını mutlak surette zorunlu kılan haller nedeniyle meydana geldiğinde bu madde ihlal edilmiş sayılmaz:
  2. a) Kişilerin, kanuna aykırı cebir ve şiddete karşı savunulmalarını temin etmek.
  3. b) Kanuna uygun bir tutuklama kararını yerine getirmek veya hukuka uygun olarak tutulmuş bir kimsenin kaçmasını önlemek.
  4. c) Bir isyan veya ayaklanmayı kanuna uygun olarak bastırmak.”

 

ZOR KULLANMA YETKİSİ İÇİN ATIFTA BULUNULAN İLGİLİ KANUN MADDELERİ VE BU MADDELERİN UYGULAMAYA YÖNELİK YORUMLANMASI

Buraya kadar zor kullanma yetkisinin düzenlendiği kanun maddesini, tanımını ve insan hakları ile ilişkisi görülmüştür. Aynı zamanda, bu yetkinin Özel Güvenlik Görevlileri için ne kadar önemli olduğunu, güçlü bir yetki olduğunu, ancak yanlış kullanılma veya sınırın aşılması durumunda da personel için ciddi problemler yaratacağını, hapis cezası dahil farklı cezalar almalarına neden olabileceği anlaşılmıştır.

Ancak, bu kadar önemli ve güçlü bir yetkinin yasadaki düzenlenme şeklinde baktığımızda, uygulamaya yönelik olarak detaylı bir açıklamanın olmadığı, sadece belli kanun maddelerine atıflar yapıldığı görülmektedir.

Yani, özel güvenlik görevlileri, Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci maddelerine göre zor kullanma yetkilerini kullanırlar denilmektedir.

Bu durumda, bizim bu kanun maddelerini bilmemiz ve uygulamaya yönelik olarak yorumlamamız gerekmektedir. Şimdi sırayla bu maddelere ve uygulama şekillerine bakalım;

  1. Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesi: “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Zilyet rızası dışında kendisinden alınan şeyi, taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınanlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyedini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır”.

 

Dikkat edilirse burada, zilyet ’ten bahsediliyor, yani bir eşyayı kullanım hakkını elinde bulunduran bir kişinin bu eşyayı koruması adına yapacağı savunma esnasındaki zor kullanmadan bahsediliyor, doğrudan özel güvenlik görevlisinden bahsedilmiyor. Peki yasa neden bu kanun maddesine atıfta bulunuyor?

Bulunuyor, çünkü Özel Güvenlik görevlisi, güvenliğini sağladığı alan içerisindeki tüm eşyaları korumakla yükümlü olduğundan, bu eşyaların işletme adına zilyedi olarak kabul ediliyor. Dolayışıyla görev alanı içerisindeki eşya ve malzemelere yönelik bir gasp ve saldırı oluşursa, bunu def etmek amacıyla her türlü kuvveti kullanabiliyor. Yani zor kullanma yetkisini kullanabiliyor.

 

  1. Borçlar Kanunu 52. Madde “Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına yapılan zarardan dolayı tazminat lazım gelmez…”

Görüldüğü gibi, burada da zor kullanma yetkisi meşru müdafaa durumuna bağlanmaktadır. Yani Özel Güvenlik Görevlisi meşru müdafaa durumunda zor kullanma yetkisini kullanabilir. Bu madde çok önemli çünkü, özel güvenlik görevlisinin, zor kullanma yetkisinin en son aşaması olan silah kullanma yetkisi de bu madde içerisinde yerini bulmaktadır.

Bu durumda meşru müdafaanın ne olduğunu,  yani meşru müdafaanın şartlarını çok iyi bilmemiz gerekir.

Meşru müdafaanın şartları;

  • Haksız bir saldırı olacak
  • Saldırı devam ediyor olacak
  • Saldırının başlama ihtimali olacak
  • Başka şekilde kurtulma çaresi olmayacak.

 

  1. Türk Ceza Kanununun 24. Madde;

(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.

(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu bir emri uygulayan sorumlu olmaz”.

 

Yalnız emir yetkili merciden verilmeli ve verilen emir meşru olmalı ve konusu kesinlikle suç teşkil etmemelidir.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilmez, bu emir yazılı olarak verilse dahi yerine getirilmez. Bu emri yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Konusu suç teşkil etmeyen, ancak kanuna aykırı olduğu değerlendirilen bir emir verildiyse, bu emrin yazılı olarak verilmesi istenir, yazılı olarak verilmesi durumunda da yerine getirilir. Bu durumda emri veren kişi sorumlu olur.

Bu anlamda, Özel Güvenlik Görevlileri için hazırlanan görev yeri talimatları ve görev tanımları yazılı emir olarak kabul edilir. Bu yazılı talimatlar içerisinde konusu suç teşkil eden herhangi bir durum yok ise, bunlar yazılı emir olarak kabul edilerek yerine getirilebilir.

 

Burada, Özel Güvenlik Görevlilerine emir verme yetkisine sahip olan mercileri de bilmek gerekir. Bunlar;

  1. Özel Güvenlik şirketinin amir ve müdürleri
  2. Genel Kolluk (Polis, Jandarma ve Sahil Güvenlik)
  3. Mülki Amir (Vali ve kaymakam)
  4. Türk Ceza Kanununun 25. Madde; ( Haklı Savunma-Meşru Müdafaa) Çok eskilerden bu yana toplumların hukukunda yer alan Haklı Savunma, bir kimsenin ağır ve haksız bir saldırıyı kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile yaptığı zorunlu tepkidir. Ancak, bu maddeye bağlı olarak zor kullanılabilmesi için;
  5. Saldırının haksız olması ve o anda devam ediyor olması
  6. Savunmanın zorunlu olması
  7. Savunma ile saldırı arasında ölçü bulunması gerekmektedir.

 

ZOR KULLANMA YETKİSİNİN KULLANILMA ŞEKLİ VE ŞARTLARI

Özel Güvenlik Görevlilerinin zor kullanma durumunda kalmaları halinde bu yetkinin kullanma şartları ve şekillerine uygun olarak kullanmaları gerekmektedir. Bu şartları şu şekilde sıralayabiliriz;

 

  • Zor kullanma mecburiyetinde kalma: Zor kullanmanın tanımından da anlaşılacağı üzere, herhangi bir saldırı ve kanunsuz eylemi sonlandırmak için, öncelikle uyarı yapılarak amaca ulaşmaya çalışılır. Uyarıların dikkate alınmaması durumunda zor kullanma mecburiyeti doğmuş olur.
  • Kademeli olarak kullanma: Zor kullanma mecburiyetinin doğması durumunda, öncelikle bedeni güç kullanılır. Tehdit ve tehlikenin/eylemin devam etmesi halinde, zor kullanmanın maddi araçları (cop ve kelepçe) kullanılır, son çare olarak da, kanuni şartların oluşması durumunda ise ateşli silah kullanılır.
  • Orantılı güç kullanma: Zor kullanma esnasında görevlinin kullandığı zor kullanma aracı ile karşı tarafın elindeki aracın tehdit gücü ve kabiliyetinin orantılı olması gerekmektedir. Zor kullanma yetkisini kullanan görevliler, bu şarta uymamaları durumunda, çoğu zaman orantısız güç kullanma suçlamasıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Örneğin sopa ile veya taş ile saldıran bir kişiye veya gruba karşı silah kullanma veya yere düşen bir kişiye karşı cop kullanma gibi durumlar orantısız güç kullanma olarak kabul edilmektedir.
  • Amaca ulaşınca zor kullanmaya son vermek: Yine görevlilerin en fazla suçlamayla karşı karşıya kaldıkları durum, şahıs veya şahısları etkisiz hale getirdikten sonra halen zor kullanmaya devam etmeleri durumudur. Örneğin, şahsı kelepçeleyip etkisiz hale getirdikten sonra halen ona karşı cop kullana bir görevli; zor kullanmanın sınırı aşma, görevi kötüye kullanma veya kasten adam yaralama gibi suçlamalarla karşı karşıya kalabilir.   

 

ZOR KULLANMA ARAÇLARI VE BUNLARI KULLANMA ŞEKİLLERİ

Özel güvenlik görevlilerinin zor kullanma araçları olarak, genel itibariyle,  cop ve kelepçeyi kullandıkları bilinmektedir. Ancak, ÖGG’nin cop ve kelepçe kullanma konusunda, çoğu zaman, ya sınırı aştıkları ve bu nedenle cezai müeyyidelerle karşı karşıya kaldıkları, ya da böyle bir durumla karşı karşıya kalmamak için tereddüt yaşadıkları ve bu yetkiyi hakkıyla kullanamadıkları görülmektedir. Aynı durum kelepçe kullanma konusu için de geçerlidir. Dolayısıyla hem cop kullanma, hem de kelepçe kullanma durumunun biraz daha açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

COP KULLANMA

Cop; güvenlik personeline görev esnasında taşınmak ve gerektiğinde kullanılmak üzere verilen, çeşitli maddelerden yapılmış, siyah renkli, yakın dövüş ve savunmada kullanılan bir dürtme silahıdır.

Zor kullanma şartları oluşmadan, yani sadece karşımızdaki kişinin bize yan bakması, kaşını kaldırması veya sözlü saldırıda bulunması gibi durumlar cop kullanma için bir gerekçe oluşturmamalıdır. Yukarıda da bahsedildiği gibi tehdit veya saldırının beden gücü ile ortadan kaldırılamayacağı anlaşıldığı zaman bu yetki kullanımı düşünülmelidir.

Ancak cop kullanma durumunda, copu öncelikle hangi bölgelere kullanılacağı iyi bilinmelidir. Vücudun hassas noktaları dikkate alınarak cop kullanma bölgeleri üçe ayrılmıştır.

  • Öncelikli vuruş bölgeleri; Belden alt kısım, kalça, baldır ve ön kol bölgesidir.
  • İkinci derece vuruş bölgeleri; Belden üst kısım, dirsek, diz, bilek, omuz ve pazı bölgeleridir.
  • En son vuruş yapılabilecek bölgeler; Baş, boyun, kasık, omurga ve böbreklerdir.

Zorunlu olmadıkça kafaya, boyun bölgesine, eklem yerleri ve hassas noktalara (böbrek, kasık, omurga) vuruş yapılmamalıdır.

Zor kullanma durumunda, istenmeyen bir durumda karşı tarafa zarar verilmesi durumunda, ÖGG’leri zor kullanmanın sınırını aşma suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirler. Dolayısıyla, ÖGG’leri bilmelidirler ki, zor kullanmanın sınırının aşılması durumunda, kendileri sadece iki halde mazur görülebilirler. Bunlardan birincisi korku, ikincisi ise heyecan halidir.  Bu iki durum haricinde hiçbir şekilde zor kullanma sınırının aşılmasının mazur görülemeyeceği bilinmelidir.

KELEPÇE KULLANMAK

ÖGG’nin görev tanımını yaparken, suçu önlemenin yanında, suça müdahale etme ve suçun devamını engelleme gibi görev ve sorumluluklarının olduğu dikkate alındığında, kelepçe kullanmanın önemi daha da iyi anlaşılacaktır. Özellikle suçun devamını engelleme noktasında, şüphelilerin yakalanması ve kontrol altına alınmaları noktasında kelepçe ciddi bir öneme haizdir. Ancak, yine bu noktada da yanlış bilinen şeyler ve yanlış uygulamalar vardır. Kelepçe kullanma konusunda bilinmesi gereken en önemli husus 18 yaşından küçüklere kelepçe takılamayacağı hususudur. Diğer bir konu da kelepçe takılmasını gerektiren durumların bilinmesidir. Bunlar;

  • Saldırı halinin devam etmesi
  • Kaçma durumunun ve ihtimalinin olması
  • Şahsın kendine zarar vermeye başlaması

Bu durumlardan herhangi birinin ortaya çıkması halinde rahatlıkla kelepçe kullanılabilir. Bu durumlar dışında kelepçe kullanmak, keyfilik ve görevi kötüye kullanma olarak değerlendirilebilir.

ZOR KULLANMA YETKİSİ OLARAK SİALAH KULLANMA

Özel güvenlik görevlilerinin silah kullanma yetkileri, yukarıda da anlatıldığı gibi, 5188 Sayılı Yasa’nın 7. Maddesinde sayılan yetkiler çerçevesinde, zor kullanma yetkisinin son aşaması olarak, mecbur kalınması durumunda kullanabildikleri bir yetkidir. Ancak, bazı hukukçular (Prof. Dr. Feridun YENİSEY) konuyla ilgili tüm toplantı, konferans ve seminerlerde,  ÖGG’nin silah kullanma yetkisini sadece cana yönelik suçlarda kullanabileceklerini, mala karşı işlenen suçlarda silah kullanamayacaklarını ısrarla vurgulamaktadırlar. Cana karşı işlenen suçlarda da, silah kullanabilmek için meşru müdafaa şartlarının oluşması, yani başka türlü bir şekilde söz konusu saldırı ve tehditten kurtulma imkanının kalmaması durumunda son çare olarak silah kullanılabileceği belirtilmektedir. Kaçmak da dahil, cop veya benzeri zor kullanma araçları ile saldırıdan kurtulmak, veya saldırıya maruz kalan kişiyi kurtarmak imkan dahilinde ise öncelikle bu seçeneklerin kullanılması gerekmektedir. Silah kullanmanın son çare olarak başvurulması gereken bir yetki olduğu unutulmamalıdır.

ÖRNEK OLAY İNCELEMELERİ

Şimdi de, örnek bazı olaylar üzerinden, ÖGG’nin silah kullanma yetkilerini nasıl kullanabileceklerini incelemeye çalışalım. Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki, yaşanmış veya yaşanacak her bir olayın, gerek şüpheli şahıs ya da şahıslar, gerekse ellerinde bulundurdukları silah ya da silahlar, hatta o andaki atmosferin durumuna göre farklı özellikler taşıyabileceğidir. Dolayısıyla, her bir olay için genel bir müdahale taktiğinin yanında, farklı müdahale stratejileri de belirlememiz gerekebilir. Yine saldırganın elindeki silahın veya kesici, delici aletin öldürme kabiliyeti, saldırganın o anki ruh haleti gibi durumları mutlaka iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.  Özellikle rehin alma olaylarında, rehinenin hayatını tehlikeye düşürmeme birincil önceliğimiz olmalıdır.  Mümkünse ve vaktimiz varsa, rehine kurtarma operasyonları için özel eğitim almış arabulucuların olay yerine gelmesini beklemeliyiz.

Bu genel bilgiler ışığında şimdi örnek olaylarımızı inceleyebiliriz. 

  1. Bıçaklı veya satırlı rehin alma olayı: 5 katlı bir binanın 3. katında bulunan bir eğitim salonunda, satırlı bir şahsın görevliyi rehin aldığı ve ölümle tehdit ettiği ihbarını aldınız ve hızlı bir şekilde olay yerine ulaştınız. Kapıyı açıp içeri girdiğinizde, gerçekten bir kişini elinde satırla, bina görevlilerinden birisini rehin aldığını ve satırla başında beklediğini gördünüz. Bu durumda, satırın bir vuruşla öldürme kabiliyeti olduğu için, silahınızı çıkarıp, uyarı amaçlı olarak şahsa “at elinden satırı yoksa ateş ederim!” dediniz. Uyarı üzerine şahıs elinden satırı attı. Bu durumda silah kullanmanıza gerek kalmaz, çünkü zor kullanma şartı oluşmadı, yani mecbur kalmadınız.

Tam aksine şahıs elinden satırı atmadı, size dönüp baktığında rehin alınan şahıs bu şaşkınlıktan istifade ederek oturduğu yerden kalkıp, yanınızda açık bulunan kapıdan koşarak dışarı kaçtı ve siz satırlı şahısla içeride yalnız kaldınız. Bunun üzerine şahıs satırla birlikte size doğru yürümeye başladı, siz halen at elinden satırı yoksa ateş ederim diyorsunuz ama uyarınızı dikkate almayan şahıs halen üzerinize doğru gelmeye devam ediyor. Bu durumda ne yaparsınız?

Cevabınız, uyarı amaçlı ateş ederim, durdurmak için bacağına, koluna ateş ederim şeklinde ise, şahsın yaralanması veya ölmesi durumunda ceza almaktan kurtulmazsınız Cezadan kurtulmak veya ceza indiriminden yararlanmak için meşru müdafaa yaptım demeniz durumunda, alacağınız cevap, “meşru müdafaa şartlarının oluşmadığı” şeklinde olacaktır. Zira, kapının açık olması, ve sizin o kapıdan kaçma imkanınızın olması, meşru müdafaa durumunu bozmaktadır. Hatırlanacağı gibi, meşru müdafaanın son çare olarak başvurulan bir eylem tarzı olduğu yukarıda bahşedilmişti.

Bu olayda, siz içeride olsaydınız ve satırlı şahıs dışarıdan gelmiş olsaydı ve sizin dışarı kaçma imkanınız olmasaydı, bu durumda meşru müdafaa olarak, önce uyarı amaçlı olmak üzere silah kullanma yetkinizi kullanabilirdiniz.  Ya da içeri girdiğinizde, şahsın elinde satır değil de ateşli bir silah olsaydı, bu durumda da kaçmadan silah kullanma durumunda kalabilirdiniz, zira ateşli silahın önünden kaçmak, kurtulmak için çare olmayabilir.

  1. Ateşli silah ile rehin alma olayı: Yukarıda da bahsedildiği gibi, ateşli silahla rehin alma olayı ile karşı karşıya gelindiğinde, öncelikle olay genel kolluğa haber verilerek olay yerine uzman ekiplerin gelmesini beklenmelidir. Bu esnada, birincil görev, genel kolluk gelinceye kadar, olay yerine ilgisiz şahısların girmesine engel olmaktır. Yine genel kolluk gelinceye kadar, saldırganı tahrik edecek herhangi bir söz ve davranıştan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Şayet, saldırgan ile doğrudan karşı karşıya kalındıysa, bu durumda, silah çekilerek saldırgana doğrultmak suretiyle, elindeki silahı bırakması istenmelidir. Şahsın uyarılara aldırmayıp, elindeki silahı rehineye veya görevliye karşı kullanma eğilimin görülmesi halinde, görevli zor kullanma yetkisi kapsamında son çare olarak silahını kullanabilir. Ancak, yukarıda da bahsedildiği gibi, rehinenin hayatı öncelik taşıdığı için, onun hayatını risk edecek her türlü davranıştan sakınılmalıdır. Silah kullanmadan rehineyi kurtarabilecek başka bir yol veya yollar varsa öncelikle onlar denenmelidir.  

 

  1. Silahlı saldırı olayı: Silahlı saldırı olaylarında, doğrudan cana yönelik bir suç ve tehdit söz konusu olduğundan, ÖGG’nin meşru müdafaa kapsamında doğrudan silah kullanma yetkileri ortaya çıkmaktadır. Ancak burada da öncelik, söz konusu saldırıdan baka türlü kurtulma imkanının olup olmamasıdır.

Güvenliğini sağlanmakla sorumlu oldukları bir bina, tesis ya da gruba karşı silahlı bir saldırı olası durumunda, silahlı güvenlik görevlilerinin anında karşılık verme yetkileri ve hakları doğmaktadır.

Silahsız güvenlik görevlileri veya vatandaşların ise, bu gibi silahlı saldırı durumlarda, “saklan, kaç ve saldır” taktiğini uygulamaları gerekmektedir.

Saklan! Çünkü bu gibi durumlarda saldırgan görebildiği her hedefi yok etmeye kodlanmıştır.

Kaç! Çünkü saldırgan yakaladığı, yakalayabildiği herkesi öldürmeye göre kodlanmıştır.

Saldır! Çünkü saklanma ve kaçma fırsatın kalmadı, saldırganın seni öldüreceğini biliyorsun son çare olarak mevcut tüm imkanları kullanarak saldır. Ola ki saldırganı etkisiz hale getirme şansını yakalayabilirsin.

 

  1. İntihar saldırısı (canlı bomba) olayı: İntihar saldırılarında, eylem anında saldırganı, yani canlı bombayı durdurmak çok zor, hatta imkansızdır diyebiliriz. Özellikle, saldırgan patlayıcıları üzerine bağlayıp bomba düzeneğini kurmuş ise bu saatten sonra onu durdurmak hemen hemen imkansızdır. Ancak buna rağmen saldırganı, yani terör şüphelisini erken fark etme, onu durduramasa bile meydana gelecek zayiatı ve can kaybını en aza indirebilmektedir. Dolayısıyla, canlı bomba olaylarında, saldırganı ne kadar erken fark edebilirsek kurtulma şansımızın o kadar yüksek olduğunu unutmamamız gerekmektedir.

Canlı bomba ile karşı karşıya kalan ÖGG’nin normal olarak, doğrudan cana yönelik bir saldırı ve tehdit olduğundan, saldırgana karşı silah kullanma yetkisi ortaya çıkmaktadır, ancak pratikte bakıldığı zaman, saldırgan, bu noktaya geldikten sonra görevlinin kendisine karşı silah kullanmasına asla fırsat vermeyecektir. Bu güne kadar yaşanan olaylarda da, birkaç tane istisna hariç, genellikle bu şekilde olmuştur. Yani görevli canlı bombaya karşı silah kullanamamışlardır. Çünkü, saldırgan görevliyi kontrol ederek olay yerine yaklaştığından dolayı, görevlinin en ufak bir hareketinde elinde tuttuğu butona basarak bombayı patlatacaktır. 

Bu nedenle, canlı bomba olaylarında görevlinin saldırgana karşı silah kullanmak yerine, terörist var! bomba! Diye bağırarak,  yüksek sesle etraftakileri uyarması ve derhal yere yatmalarını veya en yakın beton direk veya duvarın arkasına kaçmalarını sağlamaları en makul bir davranış şekli olacaktır. Zaten bu uyarıyla birlikte, saldırgan da bombanın pimini çekmiş olacaktır. Ola ki bomba patlamadı ve saldırgan halen geliyorsa, işte o zaman görevlinin silah kullanma şansı ve imkanı olabilecektir. Böyle bir fırsatın doğması durumunda da, yukarıda da bahsedildiği gibi,  doğrudan cana yönelik bir saldırı ve tehdit durumu söz konusu olduğundan, ÖGG saldırgana karşı silah kullanma yetkisini rahatlıkla kullanabilecektir.  

 

SONUÇ

Sonuç olarak, Özel Güvenlik Görevlilerinin silah kullanma yetkisi, zor kullanma yetkisi kapsamında, en son aşama olarak kendilerine verilen önemli bir yetkidir. Bu yetkiyi yanlış kullanma ölümcül sonuçlar doğurabileceği gibi, kullanılması gereken yerde kullanmama veya kullanma noktasında gecikme/tereddüt yaşama da ciddi sonuçların doğmasına neden olabilir. Bu nedenle söz konusu olan silah kullanma yetkisinin,  oluşma ve kullanma şartlarının çok iyi kavranması gerekmektedir. Bunun yanında, karşılaşılacak her bir olayın farklı özellikler arz edebileceği de dikkate alınarak, söz konusu yetkinin her bir olaya göre de yorumlama kabiliyetinin olması gerekmektedir. Bu bağlamda en önemli husus, özellikle rehin alma olaylarında birincil önceliğin saldırganı yakalama veya etkisiz hale getirme değil, rehine veya rehinelerin can güvenliği olduğunun unutulmamasıdır. Bu nedenle saldırganın elndeki sialhın veya kesici, delici aletin öldürme kabiliyet ve gücü önem arz etmektedir.

Bu noktada önemli olan diğer bir husus da,  canlı bomba olaylarında, saldırgana karşı silah kullanmadan ziyade etraftakileri yüksek sesle uyarmanın ve bu daha anlamlı ve yaralı olacağının bilinmesidir.